Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


 
AnasayfaPortalLatest imagesAramaKayıt OlTÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ 9927radyoGiriş yap

 

 TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
ahmetturani
Administratör
Administratör
ahmetturani


Erkek Mesaj Sayısı : 264
Yaş : 113
Nerden : ÇanakkaLe-ama ELMADAĞ'lıyız
İş/Hobiler : PC
<FONT color=orange><B><center>Ka :
TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ Left_bar_bleue30 / 10030 / 100TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ Right_bar_bleue

Kayıt tarihi : 19/05/08

TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ Empty
MesajKonu: TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ   TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ Icon_minitime1Çarş. Haz. 11, 2008 5:22 pm

TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ

Türk Edebiyatı, Türklerin dâhil oldukları üç medeniyet ve kültür dairesine paralel olarak üç safhada incelenmektedir.
1. İslâmiyet’ten Önceki Türk Edebiyatı,
2. İslâmî Devir Türk Edebiyatı,
3. Batı Tesirinde Gelişen Türk Edebiyatı.

Bu tasnif Fuat Köprülü tarafından ortaya atılmış ve edebiyat araştırmacıları tarafından bugüne dek kullanılagelmiştir.

Türk Edebiyatının Devirlere Ayrılmasında Kullanılan Kıstaslar

Türk
edebiyatı devirlere ayrılırken değişen dil anlayışı, kültürde görülen
farklılaşma, yeni dinî hayat, dil coğrafyasındaki gelişme, kısaca
medeniyet değişikliği kıstas olarak alınır.

Çünkü Türk tarihinde
görülen üç medeniyet (iki medeniyet değişikliği), edebiyatın da seyrini
değiştirmiş, onun konu ve şekil özelliklerini de etkilemiştir.
Bu arada tanışılan ve alış verişte bulunulan uluslar da edebiyatı etkilemişlerdir.
Meselâ,
Araplardan ilmî eserlerle birlikte Arapça kelime ve tamlamalar,
İranlılardan da İslâmiyet’le birlikte nazım tür ve çeşitler
alınmıştır.

Türk edebiyatının üç devire ayrılmasını sağlayan iki medeniyet değişikliği vardır

1. İslâmiyet’in kabul edilmesi,
2. Batı medeniyetinin tanınması ve benimsenmesi.

Bu bilgiler ışığında Türk edebiyatının devirlerini şöyle belirleyebiliriz

I. İSLÂMİYET ÖNCESİ TÜRK EDEBİYATI (?-11. yy.)

İslâmiyet’ten
önceki Türk Edebiyatı, Türklerin Orta Asya’da yaşadıkları devirlerde
bütün Türk boyları arasında müşterek ve büyük bölümü sözlü olan
edebiyattır.
İslâm öncesi Türk edebiyatı ulusal bir edebiyattır; nazım şekil ve türleriyle kullanılan ölçü tamamen millîdir.
Bu
dönem edebiyatı, İslâmiyet’in kabul edilmesinden sonra oluşmaya
başlayan yeni edebiyat anlayışına kadar devam etmiş, hatta etkisi daha
sonraki dönemde de görülmüştür.
İslâm öncesi Türk edebiyatı sözlü dönem ve yazılı dönem olmak üzere ikiye ayrılır.

A. Sözlü Dönem ( ?-8. yy.)

Türklerin henüz yazıyı kullanmadıkları dönemdir. Yani başlangıçtan 8. yüzyıla kadar olan dönemdir.
Bu dönem ürünleri tamamen sözlüdür ve genellikle şiir şeklindedir.
Bazı ürünlerin bazıları günümüze kadar gelmiştir.

Sözlü Dönemin Özellikleri

Ø Bu döneme ait yazılı eser yok denecek kadar azdır.
Ø
Bu dönemde Türkler, göçebeliğe dayanan günlük hayatlarında ve özellikle
düzenledikleri törenlerde (sığır: av töreni; şölen: ziyafetler; yuğ:
ölüm töreni) bir araya geldiklerinde “ozan”, “kam” veya “baksı” denilen
şairler “kopuz” denilen saz eşliğinde “koşuk”lar ve “sagu”lar
söylerlerdi.
Ø Bu şiirler (sagu, koşuk, destan) hece ölçüsüyle söylenen ve yarım kafiye kullanılan şiirlerdir.
Ø Anlatım söze dayanır.
Ø Düşünce ve hayaller şiirle anlatılmıştır.
Ø Nazım biçimi dörtlük, vezin hece veznidir.
Ø Yarım kafiye kullanılmıştır.
Ø Dil sadedir.
Ø Bu ürünler düzenlenen törenlerde (sığır: av töreni; şölen: ziyafetler; yuğ: ölüm töreni) ortaya çıkmıştır.
Ø Şiirler kopuz denilen saz eşliğinde söylenir.
Ø Daha çok somut konular işlenmiştir.
Ø Kahramanlık, savaşlar, tabiat ve aşk konuları işlenir.
Ø Şairlere ozan, kam, baksı, oyun, şaman gibi adlar verilir.

Sözlü dönem ürünleri

1. Koşuk

Ø Hece vezni ve yarım kafiye ile söylenen şiirlerdir.
Ø Kopuz eşliğinde söylenir.
Ø Yiğitlik, aşk, tabiat konularını işler.
Ø Nazım birimi dörtlüktür.
Ø Bu şiirlerde düz kafiye kullanılır: aaaa, bbba, ccca… (aaab cccb dddb)
Ø Bu şiirlerin İslâm sonrası halk edebiyatındaki adı koşma’dır.
Ø Sığır denilen sürek avlarında söylenen lirik şiirlerdir.

2. Sagu

Ø Ölen bir kişinin arkasından söylenen ağıt şiirleridir.
Ø Ölen kişinin kahramanlıklarını, başarılarını, erdemlerini anlatır; ölümlerinden duyulan üzüntüyü dile getirir.
Ø Koşuk nazım şekliyle söylenir.
Ø Bu şiirlere İslâm sonrası halk edebiyatında “ağıt”, Divan edebiyatında “mersiye” denir
Ø “Yuğ” denilen ölüm törenlerinde söylenir.
Ø Divanu Lûgatit-türk’teki Alp Er Tunga sagusu bu türün önemli bir örneğidir.

3. Sav

Ø Türk toplumunun dünyaya bakışını, geleneklerini, varlık anlayışlarını ortaya koyan özlü sözlerdir.
Ø Bugünkü “ata sözü”nün karşılığıdır.
Ø Divanu Lûgatit-türk’te pek çok sav vardır.

4. Destan

Bütün
dünya edebiyatlarının başlangıç eserleri olan destanlar, çeşitli
konularda yaradılış hikâyeleri yanında, milletlerin hayatında büyük
yankılar uyandırmış bir kahramanın veya tarih olayının millet
muhayyilesinde ortak sembol ve ifadelerle zenginleştirilmiş uzun manzum hikâyeleridir.
Türk
destanları, kâinatın, insanın, kadının ve erkeğin yaradılışı; Türk
milletinin doğuşu, çeşitli Türk devletlerinin kuruluş gelişme,
çöküşleri, zafer ve yenilgileri gibi konularla beraber pek çok sebep
açıklayıcı efsaneyi de içinde barındırır.
Bütün dünya edebiyatlarında olduğu gibi Türk Edebiyatının da ilk örnekleri destanlardır.
Milletlerin
toplumu derinden etkileyen, tarihî önem arz eden önemli olaylarını
(doğal afetler, savaşlar, göç, yangın vb.) konu edinirler.
Manzum hikâyelerdir.
Destanlarda olağan üstü olaylar ve olağan üstü özellikte kahramanlar vardır.
Destanlar anonim ve sözlü edebiyat ürünleridir.
Ağızdan ağıza dolaşmak suretiyle oluşmuşlardır.
Destanlarda anlatılan olayların geçtiği yer ve zaman bilinmez.
Kahramanlar lider ve kurtarıcı rolündedir.

İlk Türk Destanları

Altay-Yakut:
Yaradılış Destanı


Sakalar Dönemi:
Alp Er Tunga Destanı
, Şu Destanı

Hun Dönemi:
Oğuz Kağan Destanı


Köktürk Dönemi:
Bozkurt Destanı
, Ergenekon Destanı

Uygur Dönemi:
Türeyiş Destanı
, Göç Destanı

B. Yazılı Dönem ( 8-11. yy.)

Bu dönemde Göktürkler ve Uygurlar
tarafından kendi alfabeleriyle eserler verilmiştir.
Türk
dilinin tespit edilebilen en eski yazılı metinleri VII. asrın sonlarına
ve VIII. asrın ilk yarısına ait olan dikili taşlar (Yenisey ve Orhun
anıtları) ve Uygur dönemine ait olan dinî metinlerdir.
Anıtlar
arasında yer alan, Kültigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk adına dikilen
Orhun Anıtları, gerek muhtevaları, gerekse mükemmel dil ve üslûplarıyla
Türk dilinin, edebiyatının ve tarihinin şaheserleri arasında yer
almaktadır. Abidelerin yazarı Yolluğ Tigin’dir.

Yenisey Kitabeleri

Yenisey ırmağı çevresinde daha çok mezar taşlarından oluşan bu kitabelerin edebi olarak fazla bir önemi yoktur.

Göktürk Kitabeleri

Tonyukuk Anıtı
720
yılında Göktürk devleti veziri Tonyukuk adına dikilmiştir. Kitabede
Tonyukuk, anılarını ve dönemin tarihini anlatmıştır. Anlatımda,
atasözlerine bolca yer verilmiştir.

Kültigin Anıtı
732 yılında dikilen anıt Yolluğ Tigin tarafından yazılmıştır. Anıtta Kültigin’in ölümü ve yas töreni anlatılmıştır.

Bilge Kağan Anıtı
735
tarihini taşır. Bilge Kağan’ın yiğitlikleri ve Türk milletine iletmek
istediği mesajlar anıtın içeriğini oluşturur. Bu anıt da Yolluğ Tigin
tarafından yazılmıştır.

Göktürk (Orhun) Kitabelerinin Özellikleri

Türklerin ilk yazılı eseridir.
Doğu Göktürklerin tarihine ışık tutar.
Söylev türünde yazılmıştır.
Oldukça gelişmiş ve işlenmiş bir dil kullanılmıştır.
Türk dilinin gelişmişlik düzeyine ilişkin etraflı bilgiler edinilebilir.
Hem dinî hem de din dışı konular işlenmiştir.
Tarih, coğrafya ve edebiyata kaynak olacak niteliktedir.
Türk tarihini, toplumun yaşam biçimini, dünyaya bakış tarzını ortaya koyar.
Kitabelerde idarecilerin ve sultanların halkı aydınlatması, yaptıklarının hesabını halka vermesi söz konusudur.
Kitabeleri Strahlenberg bulmuş, 1893’te Wilhelm Thomsen okumuştur.
Bir yüzleri Göktürk alfabesiyle, diğer yüzleri Çince yazılmıştır.

Dinî Eserler

İslâm
öncesi Türk edebiyatı yazılı eserleri arasında, Uygur alfabesiyle
yazılmış olan çeviri dinî eserler de sayılabilir. Bunlar Mani ve Buda
dinlerine ait eserlerdir.


II. İSLÂMÎ DEVİR TÜRK EDEBİYATI (11-19. yy.)

8.
yy.dan itibaren yerleşik hayata geçen, Müslümanlıkla tanışan Türkler,
10. yy.ın ilk yarısında (920) Karahanlı Devleti hükümdarı Satuk Buğra
Han’ın Müslümanlığı kabul etmesiyle başlayan süreçte Müslümanlıkla
Türklüğü birleştirip bir sentez ortaya çıkarmışlar, hayat tarzlarını
buna göre belirlemişler, bu sayede birlik sağlamışlar ve İslâm dininin,
Farsların ve Arapların etkisiyle yeni bir edebiyat oluşturmaya
başlamışlardır.
Bu edebiyatta sözlü eserlerin yanı sıra yazılı eserler de çoğalmıştır.
İlmî eserler ve Kur’an-ı Kerim aracılığı ile Arapçadan; Edebî eserler aracılığıyla da Farsçadan etkilenilmiştir.
Yine bu yolla o zamana kadar dış etkilerden uzak olan Türk dili Arapça ve Farsçanın etkisine girmeye başlamıştır.
İslâm
kültürü, ortak İslâm edebiyatının şekil ve tekniği, zevki, hayat
görüşü, temaları, motifleri, Türklerden önce Müslüman olarak bir İslâmî
edebiyat geliştiren İranlıların aracılığı ile Türk Edebiyatına
girmiştir.
İslâmî edebiyat şiirinde ortak teknik malzeme (şekiller,
temalar, motifler) ile ortak bir dünya görüşü ve estetik kavramı
benimsenmiştir.
XIV. asırda yazıya geçirilen "Dede Korkut Kitabı"
destan döneminin hatıralarını saklayan, gerek muhteva gerekse dil ve
üslup mükemmeliyeti bakımından Türkçenin şaheserleri arasında yerini
daima muhafaza eden çok değerli bir eserdir.
İslâmiyet’ten sonra da destansı edebiyat devam etmiştir
İslâmiyet’in Kabulünden Sonraki Türk Destanları

Karahanlı Dönemi:
Satuk Buğra Han Destanı

Kazak-Kırgız Kültür Dâiresi:
Manas

Türk-Moğol Kültür Dâiresi:
Cengiz-name

Tatar-Kırım:
Timur ve Edige Destanları

Selçuklu-Beylikler ve Osmanlı Dönemleri:
Seyid Battal Gazi Destanı
(Battal Gazi’nin İslamiyet’i yayış mücadelesini ve yiğitliklerini anlatır), Danişmend Gazi Destanı (Danişmendname), Köroğlu Destanı

A. İlk Eserler
1. Kutadgu Bilig

Dönemin ilk edebî eseridir.
İlk siyasetname.
1070
yılında Balasagunlu Yusuf tarafından Karahanlılar devrinde yazılmış ve
Karahanlı hükümdarı Tabgaç Buğra Han’a sunulmuştur. (Eseri beğenen
hükümdar bunun üzerine Yusuf’a Has Haciplik unvanı vermiştir.)
Eserin adı “Mutluluk Veren Bilgi” anlamındadır.
Mesnevi nazım şekliyle ve Şehname vezin kalıbıyla yazılmıştır.
6600 beyittir. Ayrıca 173 tane de dörtlük vardır.
Beyit nazım birimiyle yazılmıştır; ancak dörtlük nazım birimi de kullanılmıştır.
Aruz ölçüsüyle yazılmış ilk eserimiz kabul edilir.
Didaktik (öğretici) bir nitelik taşır. Bir ahlâk ve öğüt kitabıdır.
Hükümdara siyası öğütlerde bulunur.
Eserde allegorik[1] (sembolik) bir anlatım vardır. Hükümdar Kün Toğdı: Adaleti, Vezir Ay Toldı: İyi yönetimi, Vezirin Oğlu Ögdilmiş: Aklı, Vezirin Kardeşi Odgurmış: Öbür dünyayı temsil eder.
Eser Hakaniye (Çağatay) Türkçesiyle kaleme alınmıştır.
Dili oldukça sadedir.


En son ahmetturani tarafından Çarş. Haz. 11, 2008 5:26 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://bilir.forum.st
ahmetturani
Administratör
Administratör
ahmetturani


Erkek Mesaj Sayısı : 264
Yaş : 113
Nerden : ÇanakkaLe-ama ELMADAĞ'lıyız
İş/Hobiler : PC
<FONT color=orange><B><center>Ka :
TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ Left_bar_bleue30 / 10030 / 100TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ Right_bar_bleue

Kayıt tarihi : 19/05/08

TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ Empty
MesajKonu: Geri: TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ   TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ Icon_minitime1Çarş. Haz. 11, 2008 5:24 pm

2. Divanü Lûgati't-türk

“Türk Dilleri Sözlüğü” anlamına gelir.
Kaşgarlı Mahmut tarafından 1072-1074 tarihleri arasında yazılmıştır.
Eser
bir sözlük olarak hazırlanmasına rağmen, Türk sosyolojisi, psikolojisi,
edebiyatı, gelenek ve görenekleriyle ilgili bilgi veren önemli bir
eserdir.
Türkçenin önemini anlatmak ve Araplara Türkçeyi öğretmek amacıyla yazılmıştır.
Mensur (düzyazı) bir eserdir.
Türkçenin
ilk sözlüğü kabul edilir. Kelimeleri göçebe boylar arasında gezerek
bizzat kendisi derlemiştir. (Diğer önemli sözlükler: Ali Şir Nevai,
Muhakemetü’l-Lugeteyn, Şemseddin Sami, Kamus-ı Türki)
İslamiyet öncesi edebiyatın sagu, koşuk ve sav örneklerini içerir.
Eserde
7500 kelime ve Arapça karşılıklarıyla bunların kullanıldığı örnek cümle
veya şiirler, dilbilgisi kuralları ve bir harita (o devirdeki Türk
boylarının yerleşim alanını gösteren) bulunmaktadır.
Etnografik bir eser olarak kabul edilir.
Zamanında
konuşulan ve yazılan Türk lehçelerindeki 7500 Türkçe kelimeye Arapça
karşılıklar veren ve harf sırasına göre düzenlenmiş bir sözlük
durumundadır.
Ayrıca manzum-mensur parçalar (sav, sagu, koşuk), örnekler ve bazı olaylarla donatılmış bir ansiklopedidir.
Zamanın
Türk tarih ve efsanelerine, coğrafya, halk edebiyatı ve folkloruna dair
geniş bilgiler vererek Türkoloji'nin temellerini atmıştır.

3. Atabetü'l-hakayık

“Hakikatlerin eşiği” anlamına gelir.
12. yy’da Edip Ahmet Yügnekî tarafından yazılmıştır.
Didaktik bir eserdir, ahlak ve öğüt kitabıdır.
Cömertlik, ilim, doğruluk gibi konuları işler.
Aruz ve hece ölçüsü birlikte kullanılmıştır.
Nazım biçimi mesnevidir.
Hakaniye (Çağatay) Türkçesiyle yazılmıştır.

4. Divan-ı Hikmet

Mutasavvıf Hoca Ahmet Yesevi tarafından 12. yy.da yazılmıştır.
İlâhî aşkın, ibadetin, cennetin vb. konu edildiği didaktik bir eserdir.
7’li ve 12’li hece ölçüsüyle yazılmıştır.
Dörtlükler halinde yazılmıştır. Dörtlüklerin adı eserde “hikmet”tir.
Tasavvufi bir eserdir.
Dili oldukça sadedir.

5. Kitab-ı Dede Korkut

Destandan halk hikâyesine geçiş dönemi ürünüdür.
12 hikâyeden oluşur.
Eserde bir yandan Türklerin İslâm öncesi hayatları anlatılırken diğer yandan İslâm’a ait unsurlara da yer verilir.
Dede Korkut, hikâyelerin içinde adı geçen, yaşlı, bilge, meçhul bir halk ozanıdır.
Eser 15. yy.da yazıya geçirilmiştir.
Nazımla nesir iç içedir.
Kahramanlık, yiğitlik, boylar arası savaşlar, aşk, aile birliği eserde işlenen konular arasındadır.
Özellikle Deli Dumrul hikâyesinde olduğu gibi Türk aile yapısı, aile bağları, ailenin kutsallığı önemli yer tutan bir konudur.

B. Türk Halk Edebiyatı

Türk
Edebiyatı, İslâmiyet’in kabulünden ve tarihindeki siyasî gelişmelerden
dolayı Anadolu beylikleri, Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu
dönemlerinde iki farklı tarzda gelişme göstermiştir:
1.
Saray, konak, medrese ve bunlara yakın çevrelerde tahsilli kişilerin
yarattığı ve Arap ve Fars geleneğine dayanan Klâsik Türk Edebiyatı veya
Divan Edebiyatı.
2. Eğitimleri daha çok sözlü
kültür birikimine dayanan, daha çok kırsal kesime ve yeniçeri
ocaklarına has olan kişilerin, din ve tasavvuf çevrelerinden olan
kişilerin ve halkın kendisinin oluşturduğu ve Orta Asya geleneğine
dayalı Türk Halk Edebiyatı.
Bugün de bir ölçüde yaşamakta olan Türk
Halk Edebiyatı geleneği, Türklerin Orta Asya edebiyat geleneklerinin
İslâmiyet ve yeni yaşayış şart ve şekilleri içinde tekabül etmiş millî
edebiyatlarıdır.
Türk Halk Edebiyatı, dış yapıda ve bir ölçüde icra
töresinde müştereklik gösteren muhteva ve fonksiyonları ile farklı olan
Anonim (din dışı), Aşık tarzı (din dışı) ve Tekke (dinî) edebiyatından
oluşur.
Türk Edebiyatı içinde yer alan ve aynı zamanda folklorun da
bir alt disiplini olarak değerlendirilen Halk Edebiyatı; edebî zevk,
düşünce ve anlatım gücüne ulaşmış âşık ve tekke tarzı sahibi belli
eserlerle, malzemesi dile dayalı destan, efsane, halk şiiri, mani,
ağıt, türkü, bilmece, masal, halk hikâyesi, fıkra, atasözü, deyimler,
tekerlemeler gibi sözlü gelenekte yaşayıp kuşaktan kuşağa aktarılan
anonim ürünlerden oluşur.
Halk Edebiyatı kavramı içinde toplanan bu türlerin bir bölümü günümüzde de bazı bölgelerde dinamik olarak yaşamaktadır.
Çok
zengin ve çeşitlilik gösteren sözlü edebiyattaki anlatım türleri ve
manzum eserler özellikle kırsal kesimde yaşayan halkın kültür
birikimini sağlamakta, duygu, düşünce ve hayal hazinelerini
zenginleştirmektedir.
Doğu Anadolu bölgesinde canlı olarak devam
eden Âşıklar geleneği, kahvelerde, düğünlerde, bayramlarda, sohbetleri
zenginleştirirken, aynı zamanda dinleyenleri düşündürmekte ve
eğlendirmektedir.
Nasrettin Hoca, Bektaşî, Laz ve benzeri tipler
etrafında teşekkül etmiş ve etmekte olan fıkralar güldürürken
düşündürmekte toplumu ve kişileri eleştirirken anlatanı ve dinleyenleri
daha iyiye, daha güzele yöneltmektedir.
Bilmeceler yetişen genç nesillerin zihin gelişimine yardımcı olmaktadır.
Atasözleri ve deyimler eski nesillerin tecrübelerini ve tavsiyelerini yeni nesillere aktarmaktadırlar.
Millet
hayatındaki, savaşlar, göçler, destanlarda anlatılmış, ölenlerin
ardından yakılan ağıtlar ve her konuyu işleyen türküler kederi, neşeyi
ve sevgiyi yansıtmaktadır.
Dini ve kutsî yaşayıştaki heyecan ve vecd
ilâhîlerle anlatılmış, âşıklar Türk dilinin anlatım gücünü, inceliğini
musiki ile dile getirerek yüzyıllarca yaşatmışlardır.
Türk halk edebiyatının başlıca özellikleri
Türk halk edebiyatı 12. yy.dan başlayarak Anadolu’da dinî ve din dışı olmak üzere iki koldan gelişmeye başlamıştır.
Halk edebiyatında daha çok şiir türünde ürünler verilmiştir.
17. yy.da halk hikâyesi ve halk tiyatrosu türlerinde de ürünler verilmiştir.

Şiirde
Nazım birimi dörtlüktür.
Ölçü,
millî ölçümüz olan hece ölçüsüdür. Hecenin en çok 7’li, 8’li ve 11’li
kalıpları kullanılmıştır. Fakat şehirde yaşamış, medrese eğitimi almış
bazı ozanlar aruzu da kullanmışlardır.
Genellikle yarım kafiye kullanılır. Daha çok redifle ahenk sağlanır. Kafiyenin yanı sıra “ayak” da söz konusudur.
Şiirler (önceleri kopuz, şimdilerde) bağlama eşliğinde okunur.
Dil halkın kullandığı Türkçedir.
Konu, şekil ve dil bakımından dış tesirlerden uzaktır.


Nazım şekil ve türleri arasında türkü, koşma, mani, ninni, semai, varsağı, destan, ilâhî, nefes sayılabilir.
Şiirlerin konuya göre özel başlıkları olmaz. Türe ve şekle göre genel adları vardır: koşma, destan vb.
Konular,
halkın sürekli iç içe olduğu, aşk, tabiat, ayrılık, hasret, ölüm,
yiğitlik, din, şikâyet gibi konulardır. Daha çok somut konular işlenir.
Halk edebiyatının da kendine özgü mazmunları, mecazları vardır. Sevgilinin kaşı, gözü, yanağı, boyu her şiirde aynıdır.

Nesirde
Nesir
halk edebiyatında nazma göre çok çok önemsiz kalmıştır. Çünkü duygu ve
düşüncelerin kalıcılığı şiirle daha kolay sağlanmaktadır.
Nesir
örnekleri arasında halk masalları, halk hikâyeleri, efsaneler, ata
sözleri, deyimler, halk tiyatrosu, bilmeceler, fıkralar sayılabilir.
Bunlardan en yaygınları -tür olarak- masallar, hikâyeler ve efsanelerdir.
Ata sözü, bilmece ve deyimler zaten -halkın ürünü olmakla beraber- her alanda herkes tarafından kullanılmaktadır.

Anonim Halk Edebiyatı

Hece
ölçüsünü esas alan ürünlerle, atasözü, destan, masal, hikâye, efsane,
fıkra, ninni, türkü, bilmece, mani, ağıt gibi söyleyenini genellikle
belirleyemediğimiz sözlü ürünler "anonim halk edebiyatı" adı altında
toplanmaktadır.
Tamamen sözlü bir edebiyattır. Ürünler sözlü yolla oluşur; yine ağızdan ağıza aktarılarak yayılır.

Âşık Tarzı Türk Edebiyatı

Şiirini,
aşk, doğa, kahramanlık gibi konularda, sazıyla birlikte söyleyen
şairlere İslâm’dan önce “ozan”, “baksı”, “kam” denilirken, İslâm’ın
kabulünden sonra “âşık” ya da “saz şairi” denmiştir. Âşık, bir yönüyle
eski destan (epope) geleneği sürdüren, ama başka bir yönüyle, adının da
belirttiği gibi “sevda şiirleri” (lirik türden şiirler) söylemekle
görevlenmiş bir sanatçıdır.
Bu âşıkların oluşturduğu edebiyata da “âşık tarzı Türk edebiyatı” denir.
Âşık
tarzı Türk edebiyatı (şiiri), Anadolu’da XVI. yy.dan sonra -daha önce
de var olmasına rağmen- anonim halk şiirinin etkisinde gelişen ve saz
şairlerinin meydana getirdiği bir edebiyattır.
Önceleri anonim halk
şiirinin etkisinde ve dili sade iken zamanla klâsik şiirin etkisine
girmeye başlamış ve dili de buna paralel olarak kısmen sadeliğini
kaybetmiştir.
Âşık edebiyatı şiirden ibarettir. Bu şiir din dışı bir
şiirdir; âşık da denilen şairlerin kopuz, bağlama, cura, tambura
eşliğinde söyledikleri sözlü-besteli edebiyat türüdür.
Gelişme alanları arasında kahvehaneler, asker ocakları, kervansaraylar, bozahaneler, tekkeler, konaklar vardır.
Halk
âşığı sözünün yerine "halk ozanı" ifadesi de kullanılır. Halk âşıkları
hemen her konuda sayısız eserler bırakmışlardır. Bu ürünlerin önemli
bir bölümü okuma yazma bilmeyen âşıklarca irticalen söylendiği için
unutulmuş bir bölümü de cönklerle, yazılı olarak korunmuştur.
Âşık, Türk Halk Edebiyatında XVI. yy’ın başından itibaren görülen şair tipidir.
Âşığın
şairlik gücünü rüyasında pirin sunduğu “aşk badesini” içmekle ve
“sevgilisinin hayalini” görmekle kazandığına inanılır. Rüyada
genellikle âşık adayının karşısına bir sevgili veya saz çıkmaktadır.
Rüyaların süsü ak sakallı bir derviş ve bazen bir bazen üç dolu
bardaktır. Bardağın rüyada tas hâlinde görülmesine de sık sık
rastlanır. Ozanlara rüyada sunulan tasların içindeki mayilere “aşk
dolusu” denir. Fars Edebiyatı’nın etkisiyle bâde adını da almaktadır.
Bunlar; erlik, pirlik ve aşk badesi diye adlandırılırlar.
Âşıklar,
saz şairliğini usta âşıkların yanında öğrenir, sonra onlardan mahlâs
alarak diyar diyar gezmeye, ellerinde saz şiirler söylemeye başlarlar.
Âşıklarımız
genellikle bir usta âşığın yanında yetişirler. Ondan hem usta
deyişlerini hem de sanatın icrasına ilişkin yol ve yöntemleri
öğrenirler. Âşık meclislerinde, kahvelerde bu ustaların sanatlarını
icra ediş biçimlerini yeterince kavradıktan sonra, ustalaşan ozanlarda
kendilerine çırak alırlar ve gelenek bu şekilde devam eder.
Âşık,
bilgi, duygu ve becerisini yaptığı atışmalarda gösterir. Atışmalardaki
amaç; yarışmak ve kazanmaktır. Atışmalarda en az iki âşık karşı karşıya
gelir. Mecliste bulunan saygın bir kişinin ya da usta bir ozanın ayak
söylemesiyle atışma başlar. Ayağa uygun dörtlük söyleyemeyen âşığın
yenilgisiyle atışma sona erer.
Âşık Edebiyatının başlıca
unsurlarından birisini hikâye anlatma oluşturur. Saz şairleri
içerisinde geleneğe bağlı olanların çoğu âşık meclislerinde hikâye
anlatırlar. Bir kısım usta saz şairleri ise, bir yandan usta malı halk
hikâyeleri anlatırken bir yandan da kendi düzdükleri hikâyeleri
anlatırlar. Çıldırlı Âşık Şenlik, Ercişli Emrah, Sabit Müdami geleneğe
bu yanıyla katkıda bulunmuş saz şairleridir.
Tunguzların, “şaman”;
Moğolların ve Boryatların “bo” veya “bugue”; Yakutların “oyun”
(ouioun); Altay Türklerinin “kam”; Samoyetlerin “tadibei”; Finovaların
“tietoejoe” (bakıcı); Kırgızların “baksı/bakşı”, Oğuzların “ozan”
dedikleri ve halk arasında büyük bir yer ve ehemmiyetleri olan bu
temsilciler, toplumun yaşam biçimlerini düşünce ve duygularını,
olaylara bakış açılarını şiirleriyle dile getirmişlerdir.
Aşıklık geleneği Anadolu coğrafyasında bugün de canlı olarak yaşatılmaktadır.
Âşık tarzı Türk şirinin nazım şekil ve türleri şunlardır:

Şekiller: koşma, semai, varsağı, destan.

Türler: güzelleme, koçaklama, taşlama, ağıt.

Âşık edebiyatının önemli temsilcileri:

13. yy: Yunus Emre

16. yy: Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal,

17. yy: Köroğlu, Âşık Ömer, Gevherî, Kayıkçı Kul Mustafa, Ercişli Emrah

19. yy: Dadaloğlu, Dertli, Erzurumlu Emrah, Batburtlu Zihni, Seyrani, Ruhsati...

20. yy: Âşık Veysel, Murat Çobanoğlu, Şeref Taşlıova, Sefil Selimi...

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://bilir.forum.st
ahmetturani
Administratör
Administratör
ahmetturani


Erkek Mesaj Sayısı : 264
Yaş : 113
Nerden : ÇanakkaLe-ama ELMADAĞ'lıyız
İş/Hobiler : PC
<FONT color=orange><B><center>Ka :
TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ Left_bar_bleue30 / 10030 / 100TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ Right_bar_bleue

Kayıt tarihi : 19/05/08

TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ Empty
MesajKonu: Geri: TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ   TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ Icon_minitime1Çarş. Haz. 11, 2008 5:28 pm

Günümüz Halk Edebiyatı
Genel Özellikler
Türk
halk edebiyatı Anadolu’da 13. yy.da Yunus Emre’yle ve 14. yy.da yazıya
geçirilen Dede Korkut Hikâyeleri’yle ilk olgun ürünlerine vermeye
başlamıştır.
Anadolu’da “ozan”ın ve “kopuz”un yerini “âşık” ve “bağlama” almıştır.
Baştan
beri anonim olarak süregelen halk edebiyatı özellikle 15. yy.dan
itibaren hem anonim hem de kişisel ürünlerle gelişmesini sürdürmüştür.
Son dönem Türk halk edebiyatı sadece kişisel ürünlerle kendini
göstermektedir.
Şehirde yaşayan eski halk şairleri divan şiirinden
de etkilenmiş, günümüz halk şairleri ise konu ve tema bakımından şiiri
daha da genişletmişleridir.
Şekil bakımından halk şiirinde
değişiklik görülmez; muhteva ise değişen zamanın ve diğer edebiyat
dallarının tesiriyle çağdaşlaşmıştır. Buna rağmen mazmunlar, sıfatlar,
dertler, sevinçler aynıdır.
Âşık Veysel, Ali İzzet Özkan, Talibî
Coşkun, Erzurumlu yaşar Reyhanî, Şeref Taşlıova, Karslı Murat Çobanoğlu
günümüz halk şiirinin başlıca temsilcileridir.

Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı

Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatı İslâmiyet’in ve Tasavvufun etkisiyle ortaya çıkmıştır.
İslâmiyet’in
kökleşip yayılmasında büyük etkisi olan tasavvuf, zamanla edebî
eserlerde de işlenmiş, din ve tasavvuf, edebiyat aracılığıyla yayılmaya
çalışılmıştır.
Tasavvuf, fizik ötesi gerçekleri, insanı, insanlığı
ve evreni kapsayan bir düşünce düzeni, bir din felsefesidir. Kalbi
dünya alâkalarından ayırarak, Allah sevgisiyle doldurmayı amaçlayan
tasavvuf, bir düşünüş ve inanç sistemidir. İçinde yaşadığımız âlemin
esrarı nedir? Niçin yaşıyoruz? Niçin geldik bu dünyaya? Biz neyiz?
Yaşamanın anlamı, var olmanın aslı, gerçek başlangıç ve son nelerdir?
İşte tasavvuf bu sorulara cevap vermeye çalışır.
Tasavvufa göre her
şeyin kaynağı Tanrı’dır. Evrenin varlığı Tanrı’nın güzelliğinin
yansımasıdır. Tanrı tek güzelliktir ve tek varlıktır. İnsanlar da
Tanrı’nın birer parçasıdır. İnsan yaratılmakla, dünyaya gönderilmekle
aslında gurbete gönderilmiştir. Herkes ona kavuşmak için çalışmalıdır.
O’na kavuşmak için çabalayanlara ve O’nun mutlak ve eşsiz güzelliğine
hayran olanlara âşık denir. Mutasavvıf ise âşık olmanın yanı sıra,
tasavvuf felsefesini yazı ve şiirlerinde işleyen, insanlara tasavvufu,
dolayısıyla insan ve Allah sevgisini aşılayan kişilerdir.
Bunlardan
Hoca Ahmet Yesevî (Öl.1167), Anadolu Türklerinin geliştirdiği tasavvuf
edebiyatının ilham kaynağıdır. Onun Divan-ı Hikmet adlı tasavvufî
eseriyle ve Orta Asya’dan Anadolu’ya gönderdiği öğrencileriyle Türk
Tasavvuf edebiyatının XIII. yy.da temelleri atılmıştır. Bu edebiyat,
Bektaşîlik tarikatiyle gelişmiş, Yunus Emre ile en mükemmel anlatım
yeteneğine ulaşmıştır.
Yunus Emre’yi bu kadar üne kavuşturan bir
başka özellik de dinî-tasavvufî konuları ayrımsız bir insan sevgisiyle
anlatmış olmasıdır. XIII asrın ikinci yarısıyla XIV. Asrın başlarında
yaşamış olan Yunus Emre, şiirde çığır açmış büyük sufî ve şairdir.
Yunus Emre; Divan, Aşık, Tekke ve Tasavvuf Edebiyat tarzlarının her
üçünde de etkili olmuştur. Eserlerini sade bir dille söylemiş, hem
heceyi hem aruzu kullanmış, lirik şiirin en güzel örneklerini vermiştir.
Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatına Tekke edebiyatı da denir.
Dinî-Tasavvufî
Türk edebiyatında asıl olan sanat yapmak değil, dinî-yazavvufî
düşünceyi yaymaktır. Şair, mensup olduğu tarikatin düşünce sistemini,
felsefesini yaymak için şiiri bir araç olarak kullanmıştır. Bunda
anonim halk edebiyatının büyük etkisi olmuştur.
Tekke şairlerinin
çoğu tarikatlerde yetişmiş şeyh ve dervişlerdir. Onlar dinî inançları
yasaklama ve korkutma yöntemiyle değil, insanı, Allah’ı, tabiatı,
cenneti vb. sevdirmekle yaymışlardır.
Tekke şiir, halk şiirinden de divan şiirinden de nazım şekilleri almıştır.
Hem aruz hem hece vezni kullanılmıştır.
Dil sadedir, çünkü halka yöneliktir.
Önemli temsilcileri:

13. yy: Mevlânâ, Sultan Veled, Yunus Emre (Divan, Risaletün-nushiye)

14. yy: Âşık Paşa

15. yy: Süleyman Çelebi, Hacı Bayram Veli, Eşrefoğlu Rumî

16. yy: Pir Sultan Abdal

C. Klâsik Türk Edebiyatı

Divan
Edebiyatı başlangıçta iki yabancı gelenek olan Arap-Fars (özellikle
Fars) edebiyatları geleneğine dayanarak kurulmuş, zaman içinde taklidi
aşan Osmanlı terkibi ve üslûbuna ulaşarak millî edebiyat hüviyetini
kazanmıştır.
Klâsik Türk edebiyatı gibi Batı tesirinde gelişen Türk
edebiyatı da zamanla kendi benliğini kazanmıştır. Doğuş ve gelişme
serüvenleri birbirine benzer.
İslâmîyet’in yerleşmesi sürecinde
oluşmaya başlayan bir edebiyattır. Bundan dolayı konuları arasında din,
Allah, peygamber, tasavvuf vb. önemli bir yer tutar.
13-19.
yüzyıllar arasında ürün veren bu edebiyata şairlerinin şiirlerini
“divan” adı verilen yazmalarda toplamaları dolayısıyla Divan edebiyatı
denir.
Bu edebiyat, medrese kültürüyle yetişen aydın şairlerin Arap
ve İran edebiyatını örnek alarak oluşturdukları klâsik bir edebiyattır.
Zamanla bu taklit sona ererek özgünlük yakalanmıştır.
Klâsik Türk edebiyatı, eski Türk edebiyatı, yüksek zümre edebiyatı diye de adlandırılır.
Aydın
tabaka, yüksek zümre edebiyatı denmesinin sebebi bu edebiyatı
yapanların ve ona ilgi gösterenlerin seçkin çevrelerden oluşu olarak
gösterilir. Bu bir iddiadan öteye gitmiş değildir.
Klâsik edebiyatta
nesirden çok nazım önemlidir. Nesirde de nazım unsurları (seci, ahenk
vb) kullanılmıştır. Nesirdeki dil nazma göre daha anlaşılmazdır.
Bu edebiyatta şekil ve muhteva bakımından belirli kalıplar vardır: güzellik anlayışı, mecazlar...
Tezkireler,
şairlerin hayatlarını anlatan ve şiirlerinden örnekler veren eserler
olarak bu edebiyatın tarihinin ve başarısının vesikalarıdır.
Divan Şiirinin Başlıca Özellikleri
Divan şiirinin kökleri İslâm öncesi Arap şiirine dayanır.
Bu
şiir tarzı İslâmiyet’ten sonra, bu dine giren çeşitli milletlerin
katkısı ile önce Arapçada, daha sonra Farsça ile Doğu ve Batı
Türkçelerinde, en sonra da Hint Müslümanlarının yazı dili olan Urducada
gelişmiştir.
Nazım birimi genel olarak “beyit”tir. Dört ve daha fazla dizeden oluşan bentler de kullanılmıştır.
Ölçü aruz ölçüsüdür. Son zamanlarında az da olsa hece kullanılmıştır.
Tuyuğ ve şarkı hariç bütün nazım şekil ve türleri Fars edebiyatı aracılığıyla Arap edebiyatından alınmıştır.
Kelime
ve kelime grupları yönünden Arapça ve Farsçadan oldukça çok
etkilenmiştir. Süslü, sanatlı ve ağır bir dil kullanmışlardır.
Redif ve kafiyeye önem verilmiştir. Göz için kafiye esastır, tam ve zengin kafiye kullanılmıştır.
Şiirlerin (kasideler ve mesneviler hariç) belli bir adı yoktur. Şiirin sonunda şairin mahlası (takma adı) geçer.
Nazım şekil ve türleri kesin sınırlarla birbirinden ayrılmıştır.
Şiirlerde
genellikle konu bütünlüğü olmadığı gibi bütün güzelliğine değil parça
güzelliğine önem verilir. Kısmen kasidede ama özellikle mesnevilerde
konu bütünlüğü vardır.
Sanat için sanat ön plândadır.
Anlam da söyleyiş de son derece önemlidir. Bu yüzden söz sanatları bolca kullanılmıştır.
Konular
genellikle gerçek hayattan uzaktır. Aşk, sevgili, ölüm, ıstırap, şarap,
övgü ve din gibi konular en çok işlenen konulardır. Soyut konular
işlenir.
Duygu ve düşünceler, kalıplaşmış “mazmun”larla anlatılır.
Fikirler ve duygular neredeyse ortaktır. Boyun servi; kaşı keman;
çenenin elma; ağzın nokta oluşu her şairde aynıdır.
Divan şairlerinin müstakil dünya görüşleri ve felsefeleri yoktur. Hepsi aynı fikirleri değişik bir biçimde söylemişlerdir.
Divan
şairleri Fars edebiyatının üstatlarına yetişmeyi hedefleyip zamanla
onları geçtikleri gibi birbirlerine de benzemeye çalışmışlardır. Bundan
dolayı nazirecilik geleneği oluşmuştur.
Şairin kişiliğini ve büyüklüğünü, söyleyiş orijinalliği ve güzelliği sağlar.
Divan
şairi daima aşıktır. Bu aşk onulmaz dert olmakla beraber şair bu
dertten memnundur, onlara göre bu derdin dermanı gene bu derdin
kendisidir. Hatta zamanla beşerî aşk yerini Allah aşkına bırakır. Bu
sebeple âşık mecazî sevgilisine kavuşmak istemez.
En başarılı ve tanınmış divan şairleri Baki, Fuzuli, Nedim ve Nefi'dir.

Divan Nesri

Divan
edebiyatında nesre inşa, nesir yazana münşi, nesirlerin toplandığı
eserlere münşeat denir. Nesir türündeki eserler; tarihler, münşeat,
tezkireler; ilmî, dinî ve ahlâkî eserlerdir.
Divan nesri üç bölümde incelenir:

Sade Nesir

Halk için yazılan sade anlatımlı nesirlerdir.
Bu nesirle halka yönelik masal, efsane, öykü, destan, dinî ve tasavvufî konular anlatılır.
Aşıkpaşazade
Tarihi, Mercimek Ahmet’in Kabusname’si, Kul Mesut’un Kelile ve Dimne
çevirisi, Evliya Çelebi’nin Seyahatname’si bu nesrin önemli
örnekleridir.

Orta Nesir

Tarih ve bilim
kitaplarında gördüğümüz nesirdir. Ustalık göstermek amacı güdülmediği
hâlde dili sade nesirden ağırdır. Katip Çelebi’nin bazı eserleri ve
Naima’nın kendi adıyla anılan tarihi bu nesre örnektir.

Süslü ve Sanatlı Nesir

Seciler (düz yazıda kafiye), söz ve anlam sanatları, bağlaçlarla uzayıp giden cümleler bu nesrin ayırıcı özelliğidir.
Dili, yabancı söz ve tamlamalarla yüklüdür.
Sanatçı bu nesirle ustalığı göstermeye çalışır.
Süslü nesir, ahlâk ve felsefe konularını işler ve bazı mektuplarda görülür.
Sinan Paşa’nın Tazarruname’siyle Veysî ve Nergisî’nin nesirleri bu türün örnekleridir.

Nesir Türleri:

Münşeat: Mektuplar ve düzyazı örnekleri.
Tarih: Tarihî olayları anlatan eserler. Örn: Naima, Neşrî...
Siyer: Peygamberimizin hayatı ve savaşları.
Tezkire:
Çeşitli sınıftan meşhur insanların, özelikle şairlerin biyografileri.
Örn: Ali Şir Nevai, Mecalisün-nefais; Lâtifî, Tezkire; Sehî, Tezkire;
Kınalızade Hasan Çelebi, Tezkiretüş-şuara...
Surname: Büyük düğün törenleri.
Gazavatname: Çeşitli kahramanların savaşları.
Seyahatname: Gezi yazıları Örn: Evliya Çelebi, Seyahatname (17. yy.).
Hilye: Peygamberimizin iç ve dış özellikleri.

Yüzyıllara göre Divan edebiyatı

13. yy
Hoca Dehhanî

İlk divan şairi olarak kabul edilir.
Din dışı konularda ve lirik şiirler yazmıştır. Aşk en önemli temadır.

Sultan Veled
Mevlevilik tarikatinin kurucusu ve Mevlânâ’nın oğludur.

Şeyyad Hamza
Lirik şiirleriyle tanınır.

14. yy.
Ahmedî

Din dışı ve şiirleri vardır.
Divan şiirinin ilk başarılı şairi kabul edilir.
Eserleri: Cemşid ü Hurşid (mesnevî), İskendername (mesnevî), Divan...

Nesimi
Tasavvufî ve lirik şiirleriyle, özellikle tuyuğlarıyla tanınır. Şiirleri coşkulu ve akıcıdır.
Azerî Türkçesi ile yazmıştır.
Sonraki şairleri de etkilemiştir.
Divanı vardır.

Âşık Paşa
Garipname’si meşhurdur.

15. yy.
Şeyhî

Harname adlı mesnevisi ünlüdür. Mesnevi hiciv türündedir. Hüsrev ü Şirin adlı bir mesnevisi daha vardır.
Bir gazel şairidir.
Asıl mesleği hekimliktir.

Süleyman Çelebi
Mevlid’i ünlüdür.

Necatî Bey
Ahmet Paşa
Ali Şir Nevaî

Çağatay şairidir. Eserlerini Çağatay Türkçesi ile yazmıştır.
Lirik şiirleri vardır.
Çok sayıda eser vermiş önemli bir şairdir. Otuza yakın eseri vardır.
Edebiyatımızdaki ilk şairler tezkiresi olan (biyografi) Mecalisü’n-Nefais ona aittir.
Hamse’si de ünlüdür.
Muhakemetül-lûgateyn
adlı eseri ünlüdür. Eserde Türkçe ile Farsçayı karşılaştırarak Türkçeyi
üstün tutmuştur. Eseri, o dönemde Türkçenin ikinci plâna itilmesine
tepki olarak ve yeni yetişen şairlere Türkçenin de üstün bir şiir dili
olduğunu kanıtlamak için yazmıştır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://bilir.forum.st
ahmetturani
Administratör
Administratör
ahmetturani


Erkek Mesaj Sayısı : 264
Yaş : 113
Nerden : ÇanakkaLe-ama ELMADAĞ'lıyız
İş/Hobiler : PC
<FONT color=orange><B><center>Ka :
TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ Left_bar_bleue30 / 10030 / 100TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ Right_bar_bleue

Kayıt tarihi : 19/05/08

TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ Empty
MesajKonu: Geri: TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ   TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ Icon_minitime1Çarş. Haz. 11, 2008 5:29 pm

16. yy.
Bakî (1526-1600)

Divan şiirinin üstatlarındandır.
Kanunî döneminin ihtişamı onun şiirlerine de yansımıştır.
İyi bir medrese eğitimi almıştır.
Çeşitli medreselerde müderrislik yapmıştır. Kadılık görevlerinde bulunmuştur.
Çok istediği şeyhülislâmlık mertebesine gelememiştir.
Rindane gazel şairidir. Dünya zevkini, hayattan kâm almayı prensip edinmiştir.
Daha çok din dışı konuları işlemiştir. Aşk, tabiat, devrin zenginliği şiirlerinin konularıdır.
Şiirlerinde tasavvufa da yer vermiştir.
Ahenkli bir dili vardır. söyleyişe önem vermiştir.
Söz sanatlarını da başarıyla kullanmıştır.
Sultanuş-şuara unvanını kazanan şair, divan şiirini İran şiiri seviyesine yükseltenlerdendir.
Divanının yanı sıra başka eserleri, nesirleri de vardır.
Kanunî Mersiyesi meşhurdur.

Fuzulî (1495-1556)
Divan edebiyatının en büyük şairi olarak kabul edilir.
O bir gazel şairidir.
Bağdatlıdır. Kerbelâ’da yaşamış, türbedarlık yapmıştır. Hayatı sıkıntılar içinde geçmiştir.
İyi bir eğitim görmüş, Arap ve Fars dillerini öğrenmiştir.
Şiirlerini Âzerî Türkçesi ile yazmıştır.
Tasavvuf ve aşk şiirinin vazgeçilmez konularıdır.
Onun
aşkı mecazî aşk değil hakikî aşktır. Mecazî aşkı -tasavvuf anlayışına
uygun olarak- hakikî aşka bir köprü olarak kullanmıştır. Aşk acısından
hoşnuttur. Derman istemez. Kavuşmayı da istemez. Çünkü bilir ki derman
ve kavuşma aşkı bitirecektir.
Istırabın yanında rintlik de vardır şiirlerinde.
Fuzulî ilme çok önem verir. İlimsiz şiirin temelsiz duvara benzediğine inanır.
Mesnevi
dalında da Leylâ vü Mecnun’u meşhurdur. Leylâ ile Mecnun aşkını en içli
bu eser dile getirmiştir denilebilir. Eser daha sonra yazılan ve aynı
adı taşıyan eserlere örnek ve esin kaynağı olmuştur.
Şikâyetname, onun hiciv türünde yazdığı bir mektuptur. Türk edebiyatında hicve de mektuba da önemli bir örnektir.
Eserleriyle sonraki divan ve bazı halk şairlerine önderlik etmiştir.
Türkçe
ve Farsça divanının yanında Leylâ vü Mecnun (mesnevi), Hadikatüs-süeda,
Beng ü Bade, Şikâyetname, Sakîname (Heft Cam), Tercüme-i Hadis-i
Erbain, Rind ü Zahid, Sıhhat ü Maraz, Muamma Risalesi, Matlaul-itikad,
adlı eserleri ve Türkçe mektupları vardır.

Bağdatlı Ruhî
Sosyal aksaklıkları işleyen Terkib-i Bend’i en önemli eseridir.

17. yy.
Nef’î (1575-1633)

Erzurum doğumludur.
İyi bir medrese eğitimi almıştır.
Şiirde sözün gücüne, yani şairaneliğe önem vermiştir. Ona göre söyleyiş ve ses unsuru son derece önemlidir.
Dili oldukça ağırdır. Arapça ve Farsça kelime ve tamlamaları fazlaca kullanmıştır. Fakat dili akıcıdır.
Divan
edebiyatının en önemli kaside şairidir. Şöhretini kasideleri ile
sağlamış, şairaneliğini kasideleriyle ortaya koymuş, kendini en
mübalâğalı şekilde kasidelerinde övmüştür.
Ölçü tanımayan bir şairdir. Överken göklere çıkarır, yerdiğinde de adeta yerin dibine geçirir.
En önemli eseri divanıdır. Siham-ı Kaza eserinde hicivlerini toplamıştır.

Nabî
Hikemî
şiirin öncüsüdür. Didaktik şiirleriyle ünlüdür. Yaşadığı dönemin
(gerileme dönemi) etkisiyle toplumun aksayan yönlerinden hareketle öğüt
verici şiirler yazmıştır.
Hayrabat ve Hayriye mesnevileriyle divanı vardır.

18. yy.
Nedim (1680-1730)

“Haddeden geçmiş nezaket yâl ü bal olmuş sana
Mey süzülmüş şişeden ruhsar-ı al olmuş sana”
Lâle devri şairidir.
Bir gazel şairidir. Şarkıda da en önemli isim odur.
Devrin zevkini ve eğlencesini şiirlerinde işlemiştir.
Şiirlerinde
zevk, safa, çapkınlık (seviyeli), nükte, zarafet, aşk, şarap, tabiat,
neşe ve musikî bir aradadır. Dinî konulara hiç yer vermemiştir.
Şiirde
divan edebiyatının katı kurallarının dışına çıkarak mahallileşme
cereyanını başlatmıştır. Şiire halk ruhunu, deyimlerini, zevkini,
coşkusunu, İstanbul’u ve İstanbul Türkçesini şiirlerine yansıtmıştır.
Dili yalın, açık, ahenkli ve akıcıdır.
Söz sanatlarını da başarıyla kullanmıştır.
En önemli eseri divanıdır.

Şeyh Galip (1757-1799)
Divan edebiyatının son büyük üstadıdır.
Mevlevî şeyhlerindendir.
Dili süslü ve ağırdır.
Şiirlerinde musiki önemlidir.
Sebk-i Hindî tarzının temsilcisidir.
Başlıca eserleri divanı ve sembolik bir aşk hikâyesi olan Hüsn ü Aşk’ıdır.
Hüsn
ü Aşk tasavvufî bir eserdir. Devir nazariyesini, Allah aşkını, tarikat
felsefesini bu eserinde işlemiştir. Hüsn-i mutlak olan Allah’ı ve onun
güzelliğini bulma yolundaki âşığın başına gelebilecekleri anlatmıştır


III. BATI ETKİSİNDE GELİŞEN TÜRK EDEBİYATI (19. yy- )


Çağdaş
Türk Edebiyatı, Osmanlı Devleti’nin gerilemesinin hızlandığı, yapılan
yeniliklerin başarıya ulaşamadığı, batıya yönelme gereğinin duyulduğu
bir zamanda, yani 1839’da Tanzimat Fermanı’nın ilân edilmesiyle
başlayan medeniyet ve kültür değişikliği ve bu değişikliğin dayandığı
Batılılaşma olgusunun belirlediği bir gelişim sürecinde
değerlendirilebilir.

19. yüzyılda Türk edebiyatı, batılılaşma
hareketine bağlı olarak roman, hikâye, tiyatro gibi yeni türlerin
denenmesiyle çağdaş bir çizgiye girdi.

Türk edebiyatının yönü
batı düşüncesinin temel alınması sonucu değişti. Batıyla ilişkiler,
aydınların bir batı dilini öğrenmeleri, batı edebiyatından yapılan
çeviriler, batıdaki fikir akımları ile tanışma bir kültür ve medeniyet
değişimini gündeme getirdi. Sosyal, ekonomik ve siyasî hayatta meydana
gelen değişiklikler edebiyata da yansıdı, Cumhuriyetin kuruluşuna kadar
arayışlar devam etti.

1. Tanzimat Devri Türk Edebiyatı

Tanzimat Fermanı ile beraber edebiyatta da batıya yönelme başlar.
Tanzimat
dönemi edebiyatının kesin olmamakla birlikte başlangıç tarihi olarak
1860 gösterilebilir. Bu tarih, Tercüman-ı Ahval’in yayımlanmaya
başlayış tarihidir.
Bu dönemde batı edebiyatlarından birçok yeni tür
ve şekiller alınmış; önceleri çevirme, sonraları taklit ve telif etmek
suretinde bu türlerde eserler verilmiştir.
Tanzimat Edebiyatının
temsilcilerinin amacı batı örneğine göre bir edebiyat yaratmak ve batı
hayatını tanıtmak olduğu için, sanatçıların hepsi edebiyat türlerinin
romandan şiire kadar en az bir kaçı ile örnekler yazmışlardır. Bu
dönemde telif eserler yanında çok sayıda tercüme ve adapte eser de Türk
Edebiyatına dahil edilmiştir.
Bu dönemde yapılan yenilikler ve alınan türler şunlardır.

Gazete
Bir yayın organı olarak 1831’de çıkmaya başlayan Takvim-i Vakayi, resmî bir gazete idi.
Daha sonra yarı resmî olarak 1840’ta İngiliz Churchill tarafından Ceride-i Havadis çıkarıldı.
İlk edebî ve özel gazete ise 1860 yılında Şinasî ve Âgâh Efendiler tarafından çıkarılan Tercüman-ı Ahvaldir.
Daha sonra Şinasî, 1862’de Tasvir-i Efkâr’ı çıkarmaya başlar.
Bunların dışında Muhbir (1866), Hürriyet (1867), Basiret (1869), İbret (1871), Devir (1872), Bedir (1872) gazeteleri çıkar.

Hikâye ve Roman
Türk edebiyatı romanla ilk defa 1859’da karşılaşır. Yusuf Kâmil Paşa Fenolen’in Telemak (Telemaque) adlı romanını tercüme eder.
İlk yerli roman Şemsettin Sami’nin Taşşuk-ı Talât ve Fıtnat (1872)’ıdır.
İlk hikâye Ahmet Mithat Efendi’nin Letaif-i Rivayet’idir.

Tiyatro
İlk
tiyatro Şinasi’nin Şair Evlenmesi adlı, iki perdelik, komedi türündeki
eseridir. Eserde görücü usulü ile yapılan evliliklere gönderme yapılır.

Şiir
Tanzimat döneminde en önemli yenilik şiirde görülür.
Şekil
olarak divan şiirine bağlı kalınmış, fakat konu bakımından hem eski
terk edilmiş hem de oldukça yeni ve çeşitli konular işlenmiştir.
Aruz ölçüsünün yanında az da olsa hece kullanılmıştır.
Gazel, kaside, terkib-i bent gibi şekiller kullanılarak hak. Adaler, kanun, medeniyet, eşitlik hürriyet kavramları işlenmiştir.
Tanzimat
yazar ve şairleri hem yaşadıkları dönem hem de -daha önemlisi-
edebiyata bakış açıları ve işledikleri konular bakımından iki gruba
ayrılır:

a. Birinci Dönem (1860-1876 arası)

1860-1876
yılları arasında Tanzimat edebiyatının birinci dönem temsilcileri
Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi, Şemsettin Sami ve
Ahmet Vefik Paşa'dır.
Bu dönemde sanat toplum içindir görüşü benimsenmiştir.
Bu sebeple şiirde söyleyişe değil fikre önem verilmiştir.
Dilde sadeleşme fikri savunulmuş ama uygulanamamıştır.
Hece vezni ve halk edebiyatı da savunulmuş ama sözde kalmıştır.
Divan edebiyatına tümden karşı çıkılmış ve ağır bir dille eleştirilmiştir.
Fransız edebiyatı örnek alınarak romantizmden etkilenilmiştir.
Roman, tiyatro, makale gibi batıdan alınan türler ilk defa bu dönemde kullanılmıştır.
Noktalama işaretleri de ilk defa bu dönemde kullanılmıştır.
Kölelik ve cariyelik, romanlarda sıkça işlenmiştir.
Romanlar
teknik bakımdan oldukça zayıftır. Yer yer olayların akışı kesilerek
okuyucuya bilgiler verilmiştir, uzun uzun tasvirler yapılmış,
tesadüflere sıkça yer verilmiştir.
Edebiyatçılar edebiyatın yanında devlet işleriyle, siyasetle de bilfiil ilgilenmişlerdir.
Dönemin edebiyatçıları

Şinasi (1826-1871)
Türk edebiyatında yeniliklerin öncüsüdür.
1860’ta Tercüman-ı Ahval’i (ilk özel gazete), 1862’de Tasvir-i Efkâr’ı çıkardı.
İlk makaleyi (Tercüman-ı Ahval mukaddimesi), ilk piyesi (Şair Evlenmesi) o yazdı.
Noktalama işaretlerini de ilk defa o kullandı.
La Fontaine’den fabllar tercüme etti.
Lamartin’den de manzum çevirileri vardır. İlk şiir çevirilerini de o yaptı.
Nesirlerinde dili sade; şiirlerine ise ağırdır.
Tanzimat
Fermanı’nı ilân eden Mustafa Reşit Paşa için yazdığı iki kasidesi
ünlüdür. Bu kasidelerdeki övgüleri divan şiirindekinden daha
abartılıdır.
O, başarılı bir şair ve yazar olmamasına rağmen batı
edebiyatından alınan yeni türlerle edebiyatımızın batılılaşmasında en
çok onun emeği vardır.
Eserleri:
Şair Evlenmesi (Piyes; edebiyatımızdaki ilk tiyatro eseri),
Müntehabat-ı Eşar (Şiir),
Divan-ı Şinasi (Şiir),
Durub-ı Emsal-i Osmaniye (ilk ata sözleri kitabı),
Tercüme-i Manzume (çeviri şiirler)

Ziya Paşa (1829-1880)
Doğu kültürüyle yetişmiş, sonradan batı edebiyatına yönelmiştir.
Fikren yenilikçi olmasına rağmen eserlerinde eskiyi, divan şiiri geleneğini devam ettirmiş, gazel ve kasideler yazmıştır.
En meşhur terkib-i bent ve terci-i bent şairimizdir.
Harabat
adlı bir divan şiiri antolojisi vardır. Daha önce “Şiir ve İnşa”da
divan şiirinin bizim şiirimiz olmadığını, asıl şiirimizin halk şiiri
olduğunu söyleyen şair, eski şiir geleneğini sürdürmüş, Harabat’ta âşık
şiirini eleştirmiştir. Bunun yanında sade dilden yanadır, ama kendisi
ağır bir dil kullanır. Bu onun içinde bulunduğu bir ikilemdir. Hem
eskiyi eleştirmekte hem de geleneği devam ettirmektedir.
Eserleri:
Harabat: Divan Şiiri antolojisi.
Külliyat-ı Ziya Paşa/Eş’ar-ı Ziya: Divan şiiri tarzındaki şiirleri (gazel, kaside ve şarkılar)
Terkib-i Bent, Terci-i Bent: Bugün dahi dillerden düşmeyen beyitleri vardır.
Zafername: Hiciv türünde bir kasidedir. Âlî Paşa’yı yermek için yazmıştır.
Rüya: Mensur.
Defter-i Âmal: Hatıraları.

Namık Kemal (1840-1888)
Tanzimat edebiyatının en hareketli ve heyecanlı ismidir.
Vatan şairi olarak tanınır. Şiirlerinden çok nesirleri ile tanınır.
Edebiyatta
hürriyet kavramını ilk kullanan şairdir. Şiirlerinde “hürriyet, vatan,
kanun, hak, adalet” kavramlarını işlemiştir. Hürriyet Kasidesi, Vatan
Şarkısı ve Vatan Mersiyesi bu konuları içerir.
Namık Kemal de eski kültürle yetişmiş, divan şiiri eğitimi almış, gazeller, kasideler yazmıştır.
Fakat
o da sonradan divan edebiyatını eleştirmiştir. Ziya Paşa’nın
Harabat’ına karşı Tahrib-i Harabat’ı yazarak eskiye olan tepkisini
ortaya koymuştur.
Şinasi’nin kurduğu Tasvir-i Efkâr’ı, Şinasi
Paris’e kaçınca Namık Kemal çıkarmaya başladı. Daha sonra kendisi de
Ziya Paşa ile Paris’e kaçarak orada Hürriyet gazetesini çıkardı.
İstanbul'a döndükten sonra İbret gazetesini çıkardı.
Eserlerinde romantizmin etkisi görülür.
Tiyatroyu faydalı bir eğlence olarak görmüştür.
Eserleri:
İntibah: İlk edebî roman.
Cezmi: İlk tarihî roman.
Tahrib-i Harabat, Takip: İlk edebî eleştiri. Ziya Paşa’nın Harabat’ını eleştirmek için yazmıştır.
Renan Müdafaanamesi: İlk eleştiri.
Vatan Yahut Silistre: oyun
Celâlettin Harzemşah: oyun.
Gülnihal: oyun. Onun en başarılı tiyatro eseridir.
Âkif Bey: oyun
Zavallı Çocuk: oyun
Kara Belâ: oyun
Osmanlı Tarihi, Kanije Muhasarası, İslâm Tarihi: tarih

Ahmet Mithat Efendi (1844-1912)
Edebiyat, tarih, coğrafya, ziraat, iktisat alanlarında eserler vermiştir.
Edebiyat yapmak için değil, okuma zevki aşılamak ve halkı eğitmek gayesiyle yazmıştır.
En velût yazarımız odur. Yazı makinesi olarak bilinir.
Asıl ilgi alanları, gazetecilik, romancılık ve hikâyeciliktir.
Otuz
altısı roman olmak üzere iki yüze yakın eseri vardır. Romanları tür
bakımından çeşitlilik gösterir: macera, aşk, polisiye, tarih...
Dili
sadedir, çünkü eser vermekteki amacı halkı eğitmektir. Hatta
romanlarında olayın akışını keserek okuyucuya bilgiler de vermiştir.
Eserleri:
Romanları: Hasan Mellâh, Hüseyin Fellâh, Felâtun Bey’le Rakım Efendi, Paris’te Bir Türk, Yeniçeriler...
Çıkardığı gazeteler: Bedir, Devir, Tercüman-ı Hakikat
Hikâyeleri: Letaif-i Rivayet

Şemsettin Sami (1850-1904)
Dil alanındaki eserleri ile tanınır.
Kamus-ı Türkî adlı sözlüğü edebiyat ve dil alanında en önemli eserlerdendir.
Kamus-ı Arabî ve Kamus-ı Fransevî: Diğer sözcükleri
Kamusul-a’lâm: Ansiklopedik sözlük
Sefiller: Hugo’dan çeviri.
Robenson Cruose: çeviri roman

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://bilir.forum.st
ahmetturani
Administratör
Administratör
ahmetturani


Erkek Mesaj Sayısı : 264
Yaş : 113
Nerden : ÇanakkaLe-ama ELMADAĞ'lıyız
İş/Hobiler : PC
<FONT color=orange><B><center>Ka :
TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ Left_bar_bleue30 / 10030 / 100TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ Right_bar_bleue

Kayıt tarihi : 19/05/08

TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ Empty
MesajKonu: Geri: TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ   TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ Icon_minitime1Çarş. Haz. 11, 2008 5:29 pm

Ahmet Vefik Paşa (1823-1891)
Milliyetçilik ve Türkçülük akımının en önemli isimlerindendir.
Tiyatro uyarlamaları ve çevirileri vardır.
Bursa’da bir tiyatro yaptırmış, burada tercüme ettiği eserleri sahnelettirmiş, halkı

tiyatroya gitme konusunda yönlendirmiştir.
Moliere’in hemen hemen bütün eserlerini çevirmiştir.
Tarih ve dil alanında da eserleri vardır. Ebulgazi Bahadır Han’ın Şecere-i Türk’ünü Çağataycadan çevirmiştir.
Lehçe-i Osmanî: sözlük
Atalar Sözü: ata sözleri mecmuası
Hikmet-i Tarih ve Fezleke-i Tarih-i Osmanî adlı, tarihle ilgili eserleri de vardır.

b. İkinci Dönem (1876-1896 arası)

1876-1896
yılları arasında ikinci dönemin tanınmış temsilcileri Recaizade Mahmut
Ekrem, Abdülhak Hamit Tarhan, Sami Paşazade Sezai ve Nabizade Nazım'dır.
İkinci
dönem edebiyatçıların sanat anlayışları birincilerden farklıdır. İkinci
dönemde sanat sanat içindir anlayışıyla eserler verilmiştir. Bunun
sebebi bu devirde idarenin daha baskıcı davranmasıdır.
Bu dönemde batı edebiyatı örnekleri daha başarılı bir şekilde ortaya konmuştur.
Dönemin
sanatçıları devlet işleriyle, siyasetle, toplum meseleleriyle değil
sadece sanatla ilgilenmişlerdir. Birinci dönem sanatçılarının toplumsal
sorunlarla ilgilenmelerine karşın bu dönem sanatçıları kişisel konu ve
temaları işlemişlerdir.
Bu yüzden dilleri daha ağırdır.
Dönemin romanlarında realizmin, şiirinde ise romantizmin etkisi vardır.
Dönemin Edebiyatçıları

Recaizade Mahmut Ekrem (1847-1914)
Şiir, roman, hikâye, tiyatro, eleştiri, edebî bilgiler türlerinde eserler vermiştir.
Şiirlerinde
hüznü ve elemi işlemiştir. Ölümü hatırlatan tabiat manzaraları, hüzünlü
duygular, romantik güzellikler, solgun güller, kitap yaprakları
arasında kurutulmuş çiçekler, küçük kuşlar onun şiirlerinin konuları
arasındadır. Oğlu Nejad’ın ölümü; işli, üzüntülü şiirler yazmasında
etkili olmuştur.
Edebiyatta yenileşmeden yanadır. Muallim Naci ile aralarında bu konularda tartışmalar olmuştur.
Eserleri
Nağme-i Seher: Şiir
Yadigâr-ı Şebab: Şiir
Pejmürde: Şiir
Zemzeme:
Şiir. Önsüzünde edebiyat hakkındaki düşünceleri ve edebî eleştirileri
vardır. (Bu esere Muallim Naci “Demdeme” ile karşılık vermiştir.)
Muhsin Bey: Hikâye
Şemsa: Hikâye
Araba Sevdası: Roman. Realizmin etkisiyle yazılmıştır ve batı hayranlığı yolunda düşülen garip durumları eleştirir.
Çok Bilen Çık Yanılır: Komedi
Afife Anjelik: Tiyatro
Vuslat: Tiyatro
Atala: Tiyatro
Talim-i Edebiyat: Edebî bilgiler içerir.

Samipaşazade Sezai (1860-1936)
Batılı tarzda hikâyeleri ve bir romanı vardır.
Sergüzeşt adlı romanı realizme doğru atılmış bir adımdır.
Küçük Şeyler adlı hikâye kitabı Fransız realistlerinin sanat anlayışlarına uygundur.
Rumuzul-edeb, bazı makale, hikâye ve sohbetlerini içerir.
Romantik özellikler taşıyan şiirler de yazmıştır.
Şiir isimli bir de piyesi vardır.
“İclâl”de, yeğeni İclâl’in ölümü üzerine yazdığı mersiye, bazı nesirleri ve hatıraları vardır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://bilir.forum.st
ahmetturani
Administratör
Administratör
ahmetturani


Erkek Mesaj Sayısı : 264
Yaş : 113
Nerden : ÇanakkaLe-ama ELMADAĞ'lıyız
İş/Hobiler : PC
<FONT color=orange><B><center>Ka :
TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ Left_bar_bleue30 / 10030 / 100TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ Right_bar_bleue

Kayıt tarihi : 19/05/08

TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ Empty
MesajKonu: Geri: TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ   TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ Icon_minitime1Çarş. Haz. 11, 2008 5:30 pm

Bölüm I :
Birinci bölüme gitmek için burayı tıklayın.
Bölüm II
Abdülhak Hâmit Tarhan (1852-1937)
Edebiyatta batılılaşmanın asıl ihtilâlcisidir.
Şair-i Azam olarak bilinir.
Kurallara uymayan, batı şiirinde gördüğü her yeniliği Türk şiirine uygulayan, divan şiirini bitiren o olmuştur.
Doğu ve batı şiirini işlendikleri yerlere giderek öğrenmiştir.
Sanatında romantik etkiler vardır.
Zengin
bir lirizm bulunan şiirlerinde vezne, kafiyeye, söze, dile pek önem
vermemiştir. Taşkınlık ve yücelik, söyleyişteki tezat onun şiirinin
önemli özellikleridir.
Şiirlerinde ve tiyatrolarında tarihî konular
önemli bir yer tutar. Soyut kavramlar, hayat, tabiat, ölüm, insan, onun
işlediği konulardır.
Şiirleri: Sahra, Belde, Makber, Ölü, Bunlar O’dur, Hacle, Bâlâdan Bir Ses, Garam...
Yirmiye
yakın tiyatrosu vardır. Sahnelenmesi imkânsız tiyatro eserleri
yazmıştır. Bu eserlerde insanların yanında ölüler, ruhlar, hayaletler,
periler de rol alır. Tiyatroda egzotik, tarihî, millî ve dinî konuları
işlemiştir. Bazı oyunlarında Shakespeare’in tesiri görülür. Hepsi de
dramdır ve bazıları mensur bazıları da manzumdur.
İlk tiyatro eseri
Macera-yı Aşk’tır. Tarık, Finten, Eşber, Nesteren, Sardanapal, İlhan,
Hakan, Liberte önemli tiyatro eserleridir.

Nabizade Nazım (1862-1893)
Romanlarıyla ve hikâyeleriyle realizmin ve natüralizmin temsilcisidir.
Karabibik, edebiyatımızda Anadolu konulu ilk hikâyedir. Köy romanı olarak bilinir. Köy hayatı tam bir realizmle yansıtılmıştır.
Zehra, ilk psikolojik roman örneğidir. Eserde tasvir ve tahliller geniş yer tutar.
Diğer hikâyeleri: Yadigârlarım, Bir Hatıra, Sevda, Haspa

Muallim Naci (1850-1893)
Eski
şiirin savunucusu ve temsilcisidir. Eski-yeni konusunda Recaizade ile
aralarında tartışmalar olmuştur. Naci göze hitap eden kafiyeyi
savunurken, Recaizade kulağa hitap eden kafiyeyi savunmuştur. Tartışma
konusu, “abes” ve “muktebes” kelimelerinin -eski yazıda- kafiyeli olup
olmadıklarıdır.
Batılı şiiri benimsememesine rağmen bu alanda başarılı şiirler yazmıştır.
Şiir kitapları: Ateşpare, Şerare, Füruzan, Sünbüle
Edebî eseri: Istılahat-ı Edebiye
Sözlüğü: Lûgat-ı Naci

2. Edebiyat-ı Cedide (Servet-i Fünun) (1896-1901)

Servet-i
Fünun, daha önce Ahmet İhsan tarafından çıkarılan bir fen dergisidir.
Recaizade, 1895 sonlarında derginin başına Tevfik Fikret’i getirir.
Tanzimat’la
birlikte başlayan edebiyatı Avrupa ruhu ve tekniği içinde yenileştirme
hareketi, 1896-1901 yılları arasında, Servet-i Fünun dergisi etrafında,
Recaizade önderliğinde toplanan yeni nesille ikinci bir hamle yapmıştır.
Bu
nesli Ali Ekrem, Cenap Şahabettin, Süleyman Nazif, Mehmet Rauf, Tevfik
Fikret, Hüseyin Cahit, Ahmet Hikmet, Faik Ali, Celâl Sahir, Hüseyin
Suat oluşturur. Sonradan Halit Ziya da bu gruba katılmıştır.
Dönem,
2. Abdülhamit’in istibdat dönemidir. Dönemin bu özelliği sebebiyle
edebiyatçılar içe dönük davranmış, kişisel konuları, içliliği, aşkı,
karamsarlığı, hayal kırıklığını, tabiat güzelliklerini, melânkoliyi ve
üzüntüyü işlemişler; toplumsal sorunlara değinmemişlerdir. Adeta yüksek
zümre edebiyatı gibidir. Bunda Recaizade’nin büyük etkisi vardır.
Servet-i
Fünuncu ve Edebiyat-ı Cedideciler denilen grup, Fransız edebiyatının
özelliklerini büyük ölçüde Türk edebiyatına adapte etmeye
çalışmışlardır. Fransız realizmi örnek alınmıştır.
Tanzimat
döneminde başlayan ve benimsenen, dildeki yabancı unsurları ayıklayarak
sade Türkçe'ye geçiş hareketi bu devirde durmuş, Arapça ve Farsça
kelimelere yeniden itibar edilmeye başlanmıştır.
Tanzimatçıların
birinci dönem sanatçıları, sanat toplum içindir prensibini benimserken,
Servet-i Fünuncular ise Tanzimat’ın ikinci dönemindeki gibi sanat sanat
içindir prensibi ile hareket etmişlerdir.
Topluluğun üslûbu süslü ve sanatlı; ruh ve ifade tarzı ise Avrupai'dir.
Şiirde
aruz vezni kullanılmakla birlikte, nazım şekillerinde ve konularda
büyük yenilikler yapılmıştır. nazmı nesre yaklaştırmışlar, beyit
bütünlüğü yerine konu bütünlüğünü esas almışlardır. Bir cümle birkaç
dizede/beyitte tamamlanabilir.
Fransız şiirinden alınan sone ve terza-rima gibi şekiller ve serbest müstezat çokça kullanılmıştır.
Kafiyede kulak kafiyesi benimsenmiştir.
Romanda ve hikâyede batılı anlamda başarılı örnekler verilmiştir.
Romanda tahlile ve teferruata yer verilmiş, modern kısa hikayenin ilk örnekleri bu dönemde şekillenmiştir.
Roman ve hikâyede olaylar ve kişiler tamamen İstanbul'a, seçkin tabakaya aittir.
Romanda realizmden, şiirde parnasizm ve sembolizmden etkilenmişlerdir.
Bu dönemde gazetenin yerini dergiler almıştır: Servet-i Fünun, Malûmat, Mektep, Mütalâa, Hazine-i Fünun, Resimli Gazete...
Şiir,
roman, hikâye, tiyatro, tenkit ve hatırat türlerinde başarılı eserler
veren Servet-i Fünun temsilcilerinin en tanınmışları,
Şiirde Tevfik Fikret, Cenap Şehabettin, Süleyman Nazif;
Roman ve hikâyede Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Hikmet Müftüoğlu'dur.
Servet-i
Fünun edebiyatına katılmayarak gene batılı anlayışla eserler verenler
arasında Ahmet Rasim hatırat türü ile, Hüseyin Rahmi Gürpınar
İstanbul'u anlatan romanları ile yeni Türk edebiyatını
desteklemişlerdir.
Servet-i Fünun dergisinin 1901’de kapatılmasıyla topluluk da dağılır.

Dönemin Sanatçıları

Tevfik Fikret (1867-1915)
Recaizade ve Hamit’in tesiriyle batılı şiire yönelmiştir.
Servet-i Fünun’un şiirdeki en önemli temsilcisidir.
İlk
şiirlerinde ferdî konuları (aşk, acıma, hayal kırıklığı...) işler
topluluktan ayrı yazdığı şiirlerde toplumsal konulara yönelir. Bu
anlayışla yazdığı şiirlerinde temalar, hürriyet, medeniyet, insanlık,
bilim, fen ve tekniktir. Sis, Halûk’un Vedaı, Tarih-i Kadim, Halûk’un
Amentüsü adlı şiirlerinde bu konuları işler.
Sanatının bu ikinci döneminde dinlere de cephe alır, kutsal olan her şeye karşı çıkar, hatta İstanbul'a dahi küfreder (Sis).
Fikret, aruzu Türkçeye başarıyla uygulamıştır. Serbest müstezadı geliştirerek serbestçe kullanmıştır.
İlk dönemde dili oldukça ağırdır.
Şiiri düz yazıya yaklaştırmıştır. Ahenge büyük önem verir. Şiirlerinde şekil bakımından parnasizmin etkisi görülür.
“Şermin”, onun çocuklar için ve heceyle yazdığı şiirlerden oluşan bir eseridir.
Eserleri: Rübab-ı Şikeste, Halûk’un Defteri, Rübabın Cevabı, Tarih-i Kadim, Doksanbeşe Doğru

Cenap Şahabettin (1870-1934)
Servet-i Fünun’un Tevfik Fikret’ten sonra en önemli şairidir.
Asıl
mesleği doktorluktur. İhtisas için gittiği Fransa’da tıptan çok şiirle
ilgilenerek sembolizmi yakından takip etmiş ve bu akımdan etkilenmiştir.
Şiirde kelimeleri müzikal değerlere göre seçerek kullanır.
Dili oldukça ağırdır. Bilinmeyen Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalar kullanır. Duygu ve hayal yüklü tamlamalar kurar.
Serbest müstezadı çok kullanmıştır.
Aynı şiirde birden fazla aruz kalıbı kullanmıştır.
Aşk ve tabiat değişmez konularıdır.
Sanatı, sanat, hatta güzellik için yapmıştır.
Bolca semboller kullanmış, tabiatla iç dünyanın kompozisyonunu çizmiştir.
Düz yazıları da vardır:
Hac Yolunda, onun gezi yazısıdır.
Suriye Mektupları ve Avrupa Mektupları da gezi türündedir.
Diğer nesirleri:
Evrak-ı Eyyam, Nesr-i Harp, Nesr-i Sulh, Tiryaki Sözleri (kendi vecizeleri)
Tiyatro eserleri: yalan (dram), Körebe (komedi)

Halit Ziya Uşaklıgil (1867-1945)
Servet-i Fünun’un roman ve hikâyede en ünlü edebiyatçısıdır.
Süslü, sanatlı ve ağır bir dili ve üslûbu vardır.
Batılı anlamdaki ilk romanları yazmıştır.
Realizmden etkilenmiştir.
Romanlarında
aydın kişileri anlatır. Mai ve Siyah’taki Ahmet Cemil, Servet-i Fünun
sanatçısının temsilcisidir. Kahramanları yaşadıkları çevreye uygun
anlatır ve ruh tahlillerine önem verir.
Hikâyelerinde Anadolu hayatına ve köy ve kasaba yaşayışına, romanlarında yalnız
İstanbul'a yer verir.
Anı ve mensur şiir türünde eserleri de vardır.
Romanları: Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Kırık Hayatlar, bir Ölünün Defteri, Ferdi ve Şürekası, Sefile...
Hikâyeleri: İzmir Hikâyeleri, hikâye-i Sevda, Kadın Pençesi, Onu Beklerken, Aşka Dair...
Hatıraları: Saray ve Ötesi, Kırk Yıl, Bir Acı Hikâye

Mehmet Rauf (1875-1931)
Servet-i Fünun romanının ikinci önemli ismidir.
Roman, hikâye ve tiyatro türünde eserleri vardır.
Romantik
duyguları, hayalleri ve aşkları işlemiştir. Sosyal hayata pek yer
vermemiştir. Arzu, ihtiras ve aşk maceraları temel konularıdır.
Romanlarında psikolojik tahlillere önem vermiştir.
Dili sadedir.
En
önemli eseri Eylül’dür. Roman edebiyatımızdaki ilk psikolojik roman
olarak bilinir. Konusu yasak aşktır. Şahıs sayısı azdır. Psikolojik
tahliller başarılıdır.
Romanları: Eylül, Ferda-yı Garam, Genç Kız Kalbi, Define, Son Yıldız, Kan Damlası.
Hikâyeleri: Son Emel, Bir Aşkın Tarihi, Üç Hikâye, Hanımlar Arasında, Menekşe.
“Siyah İnciler” ise mensur şiirlerinden oluşur.
Dönemin Bağımsız İsimleri

Hüseyin Rahmi Gürpınar (1864-1944)
Roman ve hikâye türünde eserleri vardır.
Natüralizmin temsilcisidir.
Sade bir dil kullanmıştır.
Tipleri
yetiştikleri çevreye göre konuşturur. Psikolojilerinde çok iyi bir
şekilde verir. Kişileri toplumun şartlarına göre değerlendirir.
Romanlarında aptal, şöhret düşkünü, aşırı ihtiraslı, batıl inançlı gibi
uç tipler vardır.
İstanbul'un iç mahallelerinin günlük hayatını hikâye ve karikatürize der. Sokağı edebiyatta işleyen yazar olarak bilinir.
Gözleme ve tasvire önem verir.
Romanlarında sosyal tenkide de yer verir.bu tenkidi mizah yollu yapar.
Şık ve Şıpsevdi adlı romanlarında batı hayranlığını konu edinir.
Romanları
teknik olarak zayıftır. Sık sık olayla ilgisi olmayan, gereksiz
bilgiler verir. Bazen kendisi de olaylara müdahale eder.
Eserleri:
Şık, İffet, Tesadüf, Şıpsevdi, Mürebbiye, Kuyruklu Yıldız Altında Bir
İzdivaç, Gulyabani, Cadı, Kesik Baş, Kadınlar Vaizi, Tünelden İlk Çıkış.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://bilir.forum.st
ahmetturani
Administratör
Administratör
ahmetturani


Erkek Mesaj Sayısı : 264
Yaş : 113
Nerden : ÇanakkaLe-ama ELMADAĞ'lıyız
İş/Hobiler : PC
<FONT color=orange><B><center>Ka :
TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ Left_bar_bleue30 / 10030 / 100TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ Right_bar_bleue

Kayıt tarihi : 19/05/08

TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ Empty
MesajKonu: Geri: TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ   TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ Icon_minitime1Çarş. Haz. 11, 2008 5:31 pm

Ahmet Rasim (1864-1932)
Ahmet Mithat tarzını devam ettirmiştir.
Pek çok konuda ve türde eserleri vardır.
Bütün hayatını gazeteciliğe adamıştır.
Makale ve fıkra yazmış; çeviriler yapmıştır.
Türkçesi yerli ve temizdir.
Hayatın komik ve ibret verici yanlarıyla ilgilenmiştir.
Roman
ve hikâyelerinde İstanbul'a, özellikle Beyoğlu’na ait konular
işlemiştir. Romanlarının başlıca konuları, aile sarsıntıları ve ülke
meseleleridir.
Günlük hayattan renkli ve fotoğraf zevkiyle kesitler sunmuştur.
130’dan fazla eseri vardır.
Roman ve hikâyeleri: İlk Sevgi, Güzel Eleni, Endişe-i Hayat, İki Günahsız Sevda,
İnceleme, makale, fıkra, hatıra: Gülüp Ağladıklarım, Muharrir Bu Ya, Şair-Muharrir-Edip, Şehir Mektupları
Aynı zamanda 65’e yakın şarkısı olan bir bestekârdır.

3. Fecr-i Âtî Topluluğu (1909-1912)

1901’de, Servet-i Fünun mecmuası etrafında, kendilerine Fecr-i Âtî adını veren yeni bir nesil toplanmıştır.
Servet-i
Fünun topluluğu dağıldıktan sonra 1909 yılında Yakup Kadri, Ahmet
Haşim, Refik Halit, Fuat Köprülü, Ali Canip, Şehabettin Süleyman, Celâl
Sahir, Tahsin Nihat, Emin Bülent gibi isimler bir araya gelerek yeni
bir topluluk oluştururlar.
Topluluk, sanat hayatına bir bildiriyle başlar.
Sanatın saygıdeğer ve şahsi olduğu anlayışını benimserler.
Onlar Servet-i Fünun’u batılı edebiyatı tam olarak oluşturamamakla suçlarlar.
Fransız edebiyatını örnek alırlar.
Dilleri süslü, sanatlı, ağdalı ve ağırdır.
Aşk,
ve tabiatı konu olarak işlemişlerdir. Aşk genellikle hissi ve
romantiktir. Tabiat tasvirleri ise gerçekçi değil, Haşim’de olduğu gibi
şahsîdir.
Kısa ömürlü olan bu topluluk, Servet-i Fünunculardan daha
sade bir dil kullanmış sembolizm, empresyonizm ve romantizm gibi
akımları eserlerine uygulamışlar, Avrupaî edebiyat ile Milli edebiyat
arasında bağ oluşturmuşlardır.
Aruzla şiir yazan Fecr-i Âtî şairlerinin en tanınmış ve en orijinali Ahmet Haşim'dir.
Şiire herhangi bir yenilik getirmemişler, Servet-i Fünun’un devamı olmaktan öteye gidememişlerdir.
Sanat anlayışlarında birlik ve bütünlük olmadığı için 1912’de dağılmışlar, ferdî olarak değişik alanlarda eserler vermişlerdir.

Dönemin Sanatçıları

Ahmet Haşim (1884-1933)
Fecr-i Âtî şiirinin en önemli ismidir.
Sanat için sanat yapmıştır.
Sembolizmin en önemli temsilcisidir.
İşlediği başlıca temalar tabiat ve aşktır.
Şiirlerinde hayalle birlikte musikiye önem vermiştir.
Lirik bir şairdir.
Tamamen aruzu kullanmıştır. Dili süslü ve sanatlıdır. En çok serbest müstezadı kullanmıştır.
Ona
göre şiir anlaşılmak için yazılmaz, şiirde anlam aranmaz; şair bir
hakikat habercisi, şiir dili de bir açıklama vasıtası değildir. Şiir
duyulmak için yazılır ve okunur; şair tabiatın kendine
hissettirdiklerini sembollerle şiirine yansıtır, okuyan da kendi hayal
dünyasına uygun olarak algılar; şiir dili de telkin görevindedir.
Şirin dili musiki ile söz arsında ve sözden ziyade musikiye yakındır. Şiirde musiki anlamdan daha önemlidir.
Haşim’e
göre şiirin kaynağı şuuraltıdır. Şiirlerinde dış dünyayı, kişinin iç
dünyasında, ruhunda aldığı şekillerle yansıtmaya çalışır. Dış dünyaya
ait izlenimleri kendi dünyasında şekillendirerek ve renklendirerek
ortaya çıkarır.
Şiirlerindeki tabiatla ilgili kavramlar, akşam, gurup, şafak, gece, mehtap, yıldızlar, göller, ormanlardır.
Şairin şahsında var olan içe dönüklük, şiirlerinde realiteden kaçış olarak ortaya çıkar.
Şiirlerini Piyaleb ve Göl Saatleri adlı eserlerinde toplamıştır.
Nesirleri: Gurabahane-i Laklakan, Bize Göre, Frankfurt Seyahatnamesi.
Refik Halit Karay (1888-1965)
Fecr-i Âtî’den sonra Millî edebiyat hareketine katılmıştır. Eserlerini de bağımsız bir şahsiyet olarak vermiştir.
Edebî hayatı köşe yazarlığı ile başlamıştır. Sonra da sırayla hikâyeciliği ve romancılığı gelir.
İlk
yazılarında günlük hayatı ele almış, sosyal hayattaki çarpıklıkları,
zekî ve nükteli bir üslûpla dile getirmiştir. Hayatın gülünç yanlarını
karikatürize etmiştir.
Sade ve temiz bir dille yazdığı Memleket
Hikâyeleri’nde Anadolu insanının hayatını bütün canlılığı ile
yansıtmıştır. Gözlem yeteneğinin üstünlüğü dikkat çeker.
Eserlerinde kişilerin ruh tahlillerine fazla değinmez.
İnsanların
dürüst olmayan, kurnazlık ve menfaatçilikle ilgili yönlerini ortaya
kor. Bunu mizah ve eleştiri ile yapar. Hiciv, eserlerinde önemli bir
unsurdur. Şahısları kendi sosyal çevreleri ile birlikte anlatır.
Konuşma dilinin bütün canlılığını ve tabiiliğini ortaya kor.
Romanları:
İstanbul'un İç Yüzü, Çete, Sürgün, Nilgün, Bugünün Saraylısı, Kadınlar
Tekkesi, Anahtar Hikâyeleri: Memlekete Hikâyeleri, Gurbet Hikâyeleri
(Hatay’da sürgünde yazdığı eseridir).
Hiciv ve Mizah Yazıları: Kirpinin Dedikleri, Deli, Sakın Aldanma İnanma Kanma, Tanıdıklarım.
4. Millî Edebiyat Akımı

Modern
Türk Edebiyatını yaratma amacıyla kurulan Tanzimat, Servet-i Fünun ve
Fecr-i Âtî toplulukları büyük hamleler yapmakla beraber ruhta büyük
ölçüde Fransız sanatına bağlı, dil ve üslûpta Osmanlıcayı sürdüren,
millî kimlik ve kişiliğe ulaşamamış bir edebiyat vücuda getirmişlerdir.
Osmanlı
İmparatorluğu’nun dağılışı sırasında, Türk aydınlarının büyük bir
bölümü, ümmete bağlı Osmanlıcılığın terk edilerek milliyetçiliğin
benimsenmesinin, memleketin geleceği için gerekli olduğuna
inanıyorlardı. Bu inanç sonucunda Türkçülük ve Milliyetçilik akımları
doğmuş, her sahada millî kimlik arayışları başlamıştır.
Türk dili,
Türk vezni, Türk zevki ve kültürü ile millî konuları, millî ülküleri
işleyen Türk edebiyatı ihtiyacı ve özlemi sonucunda 1911-1923 yılları
arasında Millî Edebiyat akımı var olmuştur.
Türk milletine mensup
olma şuuru, tarih içinde devamlılık düşüncesi, olduğu gibi kalarak
batılılaşma inancı, 1911-1923 yılları arasındaki akımın temelleridir.
Bu dönemin bariz özelliği, Türk romantizminin edebî tezahürlerini
göstermesidir.
Cumhuriyet’in kuruluşunu hazırlayan milliyetçilik
ideolojisi içinde doğan Milli Edebiyat akımı Cumhuriyet’in ilk
yıllarında en olgun eserlerini verdi. Cumhuriyet rejimi ve bu devirde
meydana getirilen sosyal ve iktisadî müesseseler üstünde başlarında
büyük Türk sosyoloğu ve düşünürü Ziya Gökalp'in bulunduğu Türkçü ve
Milliyetçi münevver zümre etkili oldu. Gökalp'in Türkiye ve Türkler
için şekillendirdiği düşünceler başta Atatürk olmak üzere, Cumhuriyeti
kuran birinci neslin dünya görüşünün kaynağını teşkil etti.
Halka
ulaşabilmek ve onunla bütünleşebilmek için onun dilini kullanmak
gerektiğine inanan bu nesil yazarları, eserlerinde konuşma dilini
kullandılar. Halk dilini kullanırken gençlik yıllarında hayran
oldukları Edebiyat-ı Cedide (Yeni Edebiyat) yazarlarının ince zevkini
günlük dile aktardılar.
1911 yılında Selânik’te çıkarılmaya başlanan Genç Kalemler dergisinde başladı bu çalışmalar.
Bir
kısmı daha sonra Cumhuriyet dönemi yazar ve şairleri arasında da yer
alan bu edebiyatın temsilcilerinin en önemlileri, Ziya Gökalp, Ömer
Seyfettin (öncü), Mehmet Emin Yurdakul, Ali Canip (öncü), Yusuf Ziya
Ortaç, Faruk Nafiz Çamlıbel, Enis Behiç Koryürek, Kemalettin Kamu, Aka
Gündüz, Refik Halit Karay, Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri, Halide
Edik Adıvar, Hamdullah Suphi, Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Necip Fazıl
Kısakürek, Fuat Köprülü, Halide Nusret Zorlutuna, Şükûfe Nihal, Peyami
Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar'dır.
Milli Edebiyat akımının özellikleri,
Cumhuriyet’in ilk on yılının da bir özeti olmaktadır. Bu çerçeve
içerisinde, Milli Edebiyat akımının ilkeleri de şu şekilde
belirtilebilir:
Dilde yalınlık (en mühim prensip), Türkçe karşılığı
olan Arapça ve Farsça kelimelerin atılması. Yalın (süssüz, sanatsız,
özentisiz) bir dille yazma; İstanbul Türkçesini kullanma.
** Halk edebiyatı şiir biçimlerinden yararlanma
** Hece ölçüsü,
** Konu seçiminde yerlilik.
** Konularını hayattan, ülke şartlarından seçme.
** Millî kaynaklara yönelme.
İslâmcı,
Osmanlıcı, gelenekçi görüşlere sahip yazarlardan bireysel eğilimli
yazarlara kadar tüm edebiyatçılara açık bir bütünlük mevcuttur. Çünkü
artık söz konusu olan Millî Edebiyat akımı kavramı değil, Millî
Edebiyat dönemidir. Bu akım dilde ve duyuşta 1911-1915 dönemi
milliyetçilik fikirlerinin ön plânda olduğu roman, hikâye, tiyatro
eseri ve şiirler verilmesini sağlamıştır.
Başlangıçta Fecr-i Âtî
roman ve hikâyecisi olan Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Refik Halit
Karay, gerçek kişiliklerini Millî Edebiyat akımı içerisinde
göstermişlerdir.
Fecr-i Âtî topluluğu dışında kalan, İstiklâl Marşı
şairi Mehmet Âkif Ersoy ve Yahya Kemal Beyatlı, kendi şiir
anlayışlarına göre eserler veren ve daha sonra Millî Edebiyat akımına
katılan şairlerdir.
Gerek Mehmet Âkif Ersoy gerekse Yahya Kemal
Beyatlı, şiir dili ile konuşma dili arasındaki uzlaşmayı sağlamışlar,
Türk diline zor uyan aruzun engellerini ortadan kaldırıp, yaşayan
Türkçe ile başarılı şiirler yazmışlardır.

Dönemin Sanatçıları

Ömer Seyfettin (1884-1920)
Son devir Türk hikâyeciliğinin en önemli isimlerindendir


Yeni Lisan hareketinin savunucularındandır.
Amacı millî şuuru kuvvetlendirmek, toplum hayatındaki aksak yönleri ortaya çıkarmaktır.
Konularını
gerçek hayattan alır. Bu sebeple hikâyeleri realist özellik taşır.
Konuları genellikle tarihî olaylar, çocukluk hatıraları ve yaşanan
günlük olaylardır. Aşk konusunu da bu hikâyelerinde işler.
Kahramanlık, hikâyelerinin önemli konularındandır.
Bazı eserlerinde sosyal hayattaki gülünç özellikleri karikatürize eder.
Türklerin Balkanlar’da uğradıkları zulümleri de konu edinmiştir.
Dili oldukça sadedir ve yalındır.
Kurguları oldukça başarılıdır.
Hikâyeleri:
Eshab-ı Kehf’imiz, Harem, Efruz Bey, Yalnız Efe, Yüksek Ökçeler, Gizli
Mabet, Beyaz Lâle, Bomba, Bahar ve Kelebekler,

Ziya Gökalp (1876-1924)
Türkçülük
cereyanını bir sisteme bağlayan fikir adamı ve bu sistemi eserlerinde
işleyen bir sanatçıdır.Türk milletinin din, dil, ahlâk, edebiyat
yönünden aynı kültürle yetişmiş kişilerden oluştuğuna inanan Gökalp,
eserleriyle Türk milliyetçiliğinin sınırlarını belirlemiş, millî
edebiyatın da fikir yönüyle temellerini oluşturmuştur. Onun Türkçülük
anlayışı, dil, edebiyat, din, iktisat, güzel sanatlar ve siyaset
alanlarını kapsar. Turancılık ideolojisini de savunmuştur.
Edebiyatı, bu fikirlerini yaymak için bir araç olarak kullanmıştır. Sanat yapma kaygısı yoktur.
Şiir ve nesir alanında eserleri vardır.
Destan, masal ve makaleler de yazmıştır.
Dile
önem vermiştir. Eserlerini sade bir dille yazmıştır. Türk dilinin
gelişmesi yolunda çaba harcamıştır. Türkçe karşılıkları olan Arapça ve
Farsça kelimelerin atılmasından, Türkçeleşmiş kelimelerin de artık
Türkçe sayılmasından yanadır.
Ona göre millî vezin hece veznidir.
Şiirleri: Kızıl Elma, Altın Işık, Yeni Hayat
Fikrî
Eserleri: Türk Medeniyeti Tarihi, Türk Töresi, Türkçülüğün Esasları,
Türkleşmek-Muasırlaşmak-İslâmlaşmak, Malta Mektupları.

Ali Canip Yönten (1887-1967)
Daha
önce Fecr-i Âtî’de yer alan sanatçı, daha sonra millî edebiyat akımının
öncülüğünü yapmış, Ömer Seyfettin’le birlikte çıkardıkları Genç
Kalemler dergisinde baş yazarlık yapmıştır.
Yeni Lisan hareketinin savunucularındandır.
Şiirlerinin hece vezniyle ve sade bir dille yazmıştır.
Şiirlerinin bir kısmını Geçtiğim Yol adı altında yayımlamıştır.
Sonraları şiiri bırakıp edebiyat incelemeleri yapmıştır.

Fuat Köprülü (1890-1966)
Edebiyat tarihi ve tarih araştırmacısıdır.
Türk edebiyatını dönemlere ayıran, bilimsel yöntemlerle inceleyen ilk araştırmacıdır.
Eserleri:
Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Türk Edebiyatı Tarihi, Türk Saz
Şairleri, Türk Dili ve Edebiyatı Hakkında Araştırmalar.

Mehmet Emin Yurdakul (1869-1944)
Halkçılık ve milliyetçilik düşüncesini şiirlerinde işlemiştir. Şahsî duygulara ve tabiata pek rastlanmaz.
Şiirleri sosyal faydaya yöneliktir ve didaktiktir. Bu yüzden bir kuruluk göze çarpar.
Hece veznini ve batı edebiyatı nazım şekillerini kullanmıştır.
Dilinin tamamen sade olduğu söylenemez.
Şiirleri: Türk Sazı, Ey Türk Uyan, Tan Sesleri, Ordunun Destanı, Turana Doğru.

Reşat Nuri Güntekin (1889-1956)
Millî edebiyat akımından etkilenen sanatçılardandır.
Şöhretini Çalıkuşu romanıyla kazanmıştır.
Birçok
eserinde Anadolu’yu, Anadolu hayatını ve insanını, batıl inançları,
yanlış batılılaşmayı, insanımızın bilime ve eğitime ihtiyacını
işlemiştir.
Mizah öğesine de yer vermiştir.
Romanlarında güçlü gözlemciliğine dayanan bir realizm ve canlı bir üslûp vardır. psikolojik tahlillerde de başarılıdır.
Eserlerinde konuşma dili hâkimdir
Roman, hikâye, tiyatro ve gezi yazısı türünde eserleri vardır.
Romanları: Çalıkuşu, Gizli El, Dudaktan Kalbe, Acımak, Eski Hastalık, Akşam Güneşi, Yaprak Dökümü , Damga, Miskinler Tekkesi
Hikâyeleri: Eski Ahbap, Tanrı Misafiri, Sönmüş Yıldızlar, Boyunduruk
Gezi Yazıları: Anadolu Notları
Tiyatroları: Yaprak Dökümü, Eski Rüya, Hançer, Balıkesir Muhasebecisi, Eski Borç, Gözdağı
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://bilir.forum.st
ahmetturani
Administratör
Administratör
ahmetturani


Erkek Mesaj Sayısı : 264
Yaş : 113
Nerden : ÇanakkaLe-ama ELMADAĞ'lıyız
İş/Hobiler : PC
<FONT color=orange><B><center>Ka :
TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ Left_bar_bleue30 / 10030 / 100TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ Right_bar_bleue

Kayıt tarihi : 19/05/08

TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ Empty
MesajKonu: Geri: TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ   TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ Icon_minitime1Çarş. Haz. 11, 2008 5:31 pm

5. Millî Mücadele Dönemi Türk Edebiyatı

Yakup Kadri Karaosmanoğlu (1899-1974)
Fecr-i Âtî’de iken ferdiyetçi sanat anlayışını benimseyen sanatçı, daha sonra millî edebiyat cereyanına katıldı.
İlk eserlerinde mistik bir hava vardır.
1916’dan sonra ülke gerçeklerini ve millî duyguları işleyen hikâyeler yazmıştır.
Roman, hikâye, deneme, mensur şiir, makale ve anı türünde eserleri vardır.
Romanlarında Türk halkının yaşayışı ve problemleri başlıca konudur.
Tanzimat’tan Cumhuriyet’e kadar olan dönemde Türk halkının yaşadığı gelişme ve değişmeleri işlemiştir.
Aydınlarla halk arasındaki zıtlıkları da konu edinmiştir.
Eserlerinde sağlam bir gözlemcilik ve ona dayanan bir realizm vardır.
Eserleri teknik bakımdan sağlamdır. Karakterleri başarıyla canlandırmıştır. Titiz bir üslûpçudur.
Hikâyeleri: Bir Serencam, Rahmet, Millî Savaş Hikâyeleri
Romanları: Kiralık Konak, Nur Baba, Hüküm Gecesi, Sodom ve Gomore, yaban, Ankara, Bir Sürgün, Panorama...
Diğer eserleri: Erenlerin Bağından, Zorakî Diplomat, Anamın Kitabı, vatan Yolunda...

Halide Edip Adıvar (1884-1964)
Romancı ve hikâyeci.
Ünlü, Sultanahmet mitingi ile halkı coşturmuş ve bizzat millî mücadelenin içinde yer almıştır.
Romanlarındaki belli başlı konular, Kurtuluş Savaşı, çocukluk hatıraları ve aşktır.
Kahramanlarını
daha çok kadınlar arasından seçen sanatçı, karakter bulmakta
başarılıdır. Kadınlara da üstün özellikleri vermiştir.
Gözlem, tasvir ve tahlillerde başarılıdır.
Sosyal çevreye önem verir.
Dili kullanmada başarılı değildir. Dağınık, düzensiz bir üslûbu vardır.
Eserleri:
Handan, Son Eseri, Ateşten Gömlek, Vurun kahpeye, Zeyno’nun Oğlu,
Sinekli Bakkal, Tatarcık, Mor Salkımlı Ev, Dağa Çıkan Kurt, Harap
Mabetler

Beş Hececiler

Şiire 1. Dünya Savaşı ve Millî
Mücadele yıllarında başlayan, Mütareke yıllarında şöhret kazanan
hececiler, Anadolu'yu ve vasat insan tipini şiire soktular. Memleket
sevgisi, yurt güzellikleri, kahramanlık ve yiğitlik, işledikleri
başlıca konulardır.
Hecenin bu beş şairi millî edebiyat akımından
etkilenmiş ve aruzu bırakarak şiirlerinde heceyi kullanmaya
başlamışlardır. Bunda da oldukça başarılı olmuşlardır.
Şiirde sade ve özentisiz olmayı tercih etmişlerdir.

Orhan Seyfi Orhon (1890-1972)
Şiirlerinde konuşma dilini kullanmıştır.
Bazı şiirlerinde halk şiiri şekillerini kullanmıştır.
Daha çok şahsî temaları işleyen şair vatanî konuları da işlemiştir.
Eserleri: Fırtına ve Kar, Peri Kızı ile Çoban, Gönülden Sesler, O Beyaz Bir Kuştu.

Yusuf Ziya Ortaç (1896-1967)
Şiire aruzla başlamış, da ha sonra heceyi kullanmıştır.
Günlük hayatın çeşitli görünümlerini sade bir dille işlemiştir.
Akbaba adlı mizah dergisini çıkarmıştır.
Eserleri: Akından Akına, Aşıklar Yolu, Yanardağ, Bir Rüzgâr Esti.

Faruk Nafiz Çamlıbel (1898-1973)
Beş Hececilerin en genci ve en başarılısıdır. Buna rağmen aruzu da tamamen terk etmemiştir.
Şiirlerinde
Anadolu’yu, memleket sevgisini anlatmıştır. Ferî konuları da
işlemiştir.başlıca konu ve temaları, aşk, hasret, tabiat, ölüm,
kahramanlık, ihtiras.
Lirik şiirleri vardır.
Şiirleri: Han Duvarları, Çoban Çeşmesi, Dinle Neyden, Gönülden Gönüle.
Tiyatro eserleri: Canavar, Akın, Özyurt, Kahraman.

Enis Behiç Koryürek'in (1892-1949)
Şiire aruzla başlamıştır.
Heceyle
yazdığı ilk şiirlerinde aşkı işlemekle beraber, daha sonra Kurtuluş
Savaşı yıllarında millî duyguları ve tarihî kahramanlıkları işlemiştir.
Şiirleri: Miras, Güneşin Ölümü.

Halit Fahri Ozansoy (1891-1971)
“Aruza Veda” adlı şiiriyle aruzu bırakıp heceyi kullanmaya başlamıştır.
Şiirlerinde konuşulan Türkçeyi başarıyla kullanmıştır.
Derin bir melânkoli ev karamsarlık taşıyan şiirlerinde ferdî konuları işlemiştir.
Şiir, roman ve tiyatro türünde eserleri vardır: Cenk Duyguları, Efsaneler, Baykuş, Hayalet.

Kemalettin Kamu (1901-1948)
..................

Dönemin Bağımsız İsimleri

Mehmet Âkif Ersoy (1873-1936)
Dinî, millî şiirleriyle tanınır.
Bir destan şairidir (Çanakkale Şehitlerine).
İslâmcılık akımının temsilcisidir.
Şiirlerinde dinî lirizm dikkati çeker.
Öğretici, öğüt verici, birliği ve bütünlüğü sağlayıcı şiirleri vardır.
Savaş
sırasında ve sonrasında kurtuluşun ve gelişmenin ancak dine sarılmakla
olacağını, batının sadece ilminin alınabileceğini savunmuştur.
Türk
şiirine gerçek realizm onunla girmiştir. O, toplum hayatını bütün
yönleriyle aksettirmiştir. Hatta sokak aralarında konuşulan dili bile
şiirine yansıtabilmiştir.
Gözlemlerinden çokça faydalanmıştır. Tasvir edici ve tahkiyeli anlatımı sayesinde şiirinde canlı tablolar çizmiştir.
Aruzu Türkçeye başarıyla uygulamıştır.
Nazmı nesre yaklaştıranlardandır. Manzum hikâye şeklinde şiirleri cardır.
Bu
şiirlerinde günlük hayatı, toplum hayatını başarıyla anlatmıştır.
Özellikle yoksullara, sakatlara, kimsesizlere karşı acıma duygusu bu
tür şiirlerinde belirgindir. Hasta, Küfe, Meyhane, Seyfi Baba, Hasır,
Mahalle Kahvesi bu türün örnekleridir.
Şiirlerini Safahat adlı
kitabında toplamıştır. Safahat yedi kitaptan oluşur: Safahat, Hakk’ın
Sesleri, Süleymaniye Kürsüsünde, Fatih Kürsüsünde, Hatıralar, Asım ve
Gölgeler.
Makaleleri A. Abdülkadiroğlu tarafından yayımlanmıştır.

Yahya Kemal Beyatlı (1884-1958)
Şair ve yazar.
Eski nazım biçimleriyle -az da olsa değişikliğe uğratarak- yeni konuları işlemiştir.
Aruzu Türkçede başarıyla uygulamıştır. Sadece Ok şiirini heceyle yazmıştır.
Şiirde dile, uygun kelimelerin seçilerek yerli yerinde kullanılmasına özen göstermiştir.
Parnasizmin en önemli temsilcisidir.
Şiirde şekil mükemmelliğine, ahenge ve kafiyeye önem vermiştir.
İşlediği başlıca konu ve temalar: aşk,i tabiat, kahramanlık, ölüm, sonsuzluk.
Şiirlerinde
Osmanlı hayranlığı oldukça açıktır ve İstanbul'u da şiirde en çok
işleyen şairdir. O tam bir İstanbul aşığıdır. Tevfik Fikret’in “Sis”
adlı, İstanbul'u tahkir ettiği şiirine karşı “Siste Söyleniş” adlı
şiiriyle cevap vermiştir.
Şiirleri: Kendi Gök Kubbemiz, Eski Şirin Rüzgârıyla, Rubailer.
Nesirleri: Eğil Dağlar, Aziz İstanbul, Edebiyata Dair.

6. Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı

Cumhuriyet
dönemi Türk edebiyatı, Divan edebiyatının terk edilmesinden sonra
teşekkül eden Tanzimat, Servet-i Fünun, Fecr-i Ati ve Millî Edebiyat
adlarıyla anılan edebiyat tarzları vasıtasıyla oluşturulan zemin
üzerine kurulmuştur.
Cumhuriyet devri edebiyatının ilk dönem eserleri değişen siyasî, sosyal ve kültürel çerçevenin etkilerini taşır.
Dildeki sadeleşme hareketi artık yerleşmiştir.
Aruz bırakılarak hece kullanılmıştır.
Şiirde
ve düz yazıda toplumun her kesiminden gelen sanatçılar sayesinde
konular oldukça genişletilmiştir. Buna bağlı olarak mekânlar da
çeşitlilik kazanmıştır.
Anadolu’ya daha çok yer verilmiştir. Roman ve hikâyelerde toplum sorunları, gözleme dayanan bir gerçeklikle anlatılmıştır.
Kurtuluş Savaşı ve bu dönemdeki toplum hayatı da konu edilmiştir.
Tiyatro eserlerinde de millî konular işlenmiştir.

a. 1940 Yılına Kadar Türk Edebiyatı

1900'den
sonra doğan, ilk gençlik ve olgunluk yılları Cumhuriyet’in ilk
devresinde geçen ilk şairler nesli, şiire Yahya Kemal’in, Ahmet
Haşim’in ve batı şairlerinin etkisiyle ve kendi yaratıcılıklarının
katkısıyla yeni estetik şekiller kazandırdı.

Ahmet Hamdi Tanpınar, Türkçeye Paul Valery'nin şiir görüşünü uygulayarak, yoğun kapalı, derin şiirler yazdı.

Ahmet Kutsi Tecer (1901-1967), Tanpınar'ı hatırlatan özelliklerin yer aldığı folklor


kaynaklı değişik eserler meydana getirdi.

Necip Fazıl Kısakürek (1905-1983)
çok yönlü kişiliğinin etkisiyle ve Türkçeyi ustaca kullandığı şiir ve
piyeslerinde Anadolu insanının mistik eğilimlerini orijinal ve modern
bir üslûpla ifade etti.

Yedi Meşaleciler
Sabri
Esat Siyavuşgil, Ziya Osman Saba, Yaşar Nabi Nayır, Kenan Hulusi,
Cevdet Kudret Solok, Muammer Lütfi, Vasfi Mahir Kocatürk


Bu edebî topluluk yeni bir edebiyat, farklı bir şiir anlayışı oluşturmak için toplanmıştır.
Beş Hececiler’e karşı çıkmışlardır.
“Samimîlik, canlılık ve devamlı yenilik” ilkelerini benimsediler.
Fransız edebiyatını örnek alacaklarını bildirdiler.
Buna rağmen kendileri de Beşe Hececiler’in yolundan gitmişlerdir. Türk şiirine herhangi bir yenilik getirmemişlerdir.

Dönemin Sanatçıları

Ahmet Kutsi Tecer (1901-1967)
Avrupai şiir anlayışından âşık tarzı söyleyişe yönelmiştir.
Şiirlerinde iç duygu ve bununla birlikte gelişen hafif sesli bir musiki havası vardır.
Şiir kitabı: Şiirler.
Tiyatroları: Koçyiğit Köroğlu, Köşebaşı, Bir Pazar Günü, Satılık Ev

Necip Fazıl Kısakürek (1905-1983)
Şiirlerinde
insanın evrendeki yerini, madde ve ruh meselelerini, insanın iç
dünyasına ait çeşitli yönleri, gizli duyguları işlemiştir.
Hissi ve fikri şiir oluşturan iki unsur olarak kabul eder.
Sağlam bir dil ve üslûp; kuvvetli bir lirizm, başarılı bir teknik sahibidir.
Ağaç ve Büyük Doğu dergilerini çıkarmıştır.
Şiirleri: Örümcek Ağı, Kaldırımlar, Ben ve Ötesi, Sonsuzluk Kervanı, Çile Şiirlerim.
Roman ve tiyatro türünde de eserleri vardır: Birkaç Hikâye Birkaç Tahlil, Ruh Burkuntularından Hikâyeler, Hikâyelerim.

Cahit Sıtkı Tarancı (1910-1956)
Sade, yalın, ahenkli bir dille, konuşma diliyle şiirler yazmıştır.
Şiirlerinde
iç sıkıntılarını, karamsarlığı, özellikle sürekli korktuğu ölümü, ama
bununla birlikte yaşama bağlılığı konu edinmiştir.
Şiirleri: Otuz Beş Yaş, Düşten Güzel, Ömrümde Sükût
Nesirleri: Ziya’ya Mektuplar

Memduh Şevket Esendal (1883-1952)
Romancı ve hikâyeci.
Romanlarında kendi deyimi ile “topluma ayna tutmuştur”.
Hikâyelerinde gözlem gücü son derece güçlüdür.
Toplum hayatındaki aksaklıklara değinmiştir.
Dili temiz; anlatımı güçlüdür. Konuşma dilini kullanmıştır.
Hikâyelerinde Çehov tarzının temsilcisidir.
Romanları: Ayaşlı ve Kiracıları, Vassaf Bey.
Hikâyeleri: Hikâyeler, Otlakçı, Hava Parası, Mendil Altında, Temiz Sevgiler.

Ahmet Hamdi Tanpınar (1901-1962)
Hikâye, roman, deneme, makale, edebiyat tarihi ve şiir türlerinde eserler vermiştir. Ama en önemli özelliği şairliğidir.
Şiirlerindeki temel unsurlar; his, hayal ve musikidir. En çok işlediği konu zamandır. Şuuraltı da önemlidir.
Şiirlerinde sembolistlerin etkisi vardır.
Sade bir dille yazdığı şiirlerde hece ölçüsünü kullanmıştır.
Hikâye ve romanlarında dönemin toplum hayatını ve çelişkilerini ortaya koymuştur. Psikolojik yön de önemlidir.
Dili başarıyla kullanmıştır.
Şiirleri: Şiirler.
Deneme: Beş Şehir.
Roman: Huzur, Mahur Beste, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Sahnenin Dışındakiler.
Hikâye: Yaz Yağmuru, Abdullah Efendi’nin Rüyaları.
Edebiyat: 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi.

Abdülhak Şinasi Hisar (1888-1963)
Tenkitçi ve romancı.
Nesirlerinde görgü, hatıra, tasvir ve kültür unsurları ağır basar.
Sanatlı ve uzun cümleleri vardır.
Romanları: Fehim Bey ve Biz, Çamlıca’daki Eniştemiz.
Diğer eserleri: Boğaziçi Mektupları, Geçmiş Zaman Köşkleri, Boğaziçi Yalıları.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://bilir.forum.st
ahmetturani
Administratör
Administratör
ahmetturani


Erkek Mesaj Sayısı : 264
Yaş : 113
Nerden : ÇanakkaLe-ama ELMADAĞ'lıyız
İş/Hobiler : PC
<FONT color=orange><B><center>Ka :
TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ Left_bar_bleue30 / 10030 / 100TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ Right_bar_bleue

Kayıt tarihi : 19/05/08

TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ Empty
MesajKonu: Geri: TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ   TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ Icon_minitime1Çarş. Haz. 11, 2008 5:32 pm

b. Son Dönem Türk Edebiyatı

Garipçiler
Şiirlerini
1941 yılında Garip adlı kitapta toplayan Orhan Veli Kanık ve onunla
aynı tarzı paylaşan Melih Cevdet Anday ve Oktay Rıfat, Garipçiler
adıyla anıldılar ve Türk şiirinde yeni bir akım meydana getirdiler.
Bu
adı almalarında Orhan Veli’nin “Kitabe-i Seng-i Mezar” adlı şiirinin
garip tepkilere sebep olasının ve garip bulunmasının etkisi olmuştur.
Bu
akımın amacı şiiri, öteden beri vazgeçilmez unsurlar sayılan vezin,
kafiye, nazım şekli, nazım birimi; şairanelik, mecazlı söyleyiş, söz
sanatı ve süs gibi unsurlardan sıyırarak, duyuların yalın ifadesi
hâline getirmekti.
Bu akımda hiç bir kural ve kalıba bağlanmamak prensip edinilmiştir.
Sade bir dil kullanmışlardır.
Günlük
ve sıradan konuları işlemişlerdir. Sıradan insanların problemleri,
yaşama sevinci, hayattaki gariplikler şiirlerinin başlıca konularıdır.
Şiirde o zamana kadar işlenmemiş konuları ele almışlardır.
Orhan Veli, bu tarzda yazdığı başarılı şiirlerle kendisinden sonrakileri büyük ölçüde etkiledi.
Genç yaşında Rusya'ya giden ve oradan marksist ve materyalist bir inançla dönen Nazım Hikmet Ran (1902-1963)
Türkçenin estetiğini Mayakovski tesirleri taşıyan yeni bir tarzda
kullanarak ihtilâlci şiirler yazdı. 1960'lı yıllardan sonra Türk
Edebiyatı içinde yaygınlaşan sosyalist akımının başlangıcı bu şiirler
oldu.
Ahmet Muhip Dıranas, şiiri tamamen estetik olarak kabul eden şairlerdendir.
Aynı nesilden olan Arif Nihat Asya (1904-1976) üslûp ve ruh yönünden zenginliğini şiirlerine aksettiren orijinal bir şairdir.
Türk edebiyatında küçük klâsik hikâye yazma geleneğinin kurucusu ve en başarılı temsilcisi olan Ömer Seyfettin'in (1884-1920) hikâye kitapları 144 baskı yaparken kendisi en çok okunan yazar oldu.
Sait Faik Abasıyanık (1906-1948) ve Sabahattin Ali'nin 1935 yılından sonra yayınladıkları hikâyeler, birbirinden farklı iki yeni çığır açtı.
Sait Faik, konuları İstanbul'da geçen ve şahsî izlenimlerine dayanan şiir duygusuyla dolu hikâyeler yazdı.
Materyalist
bir dünya görüşüne sahip olan Sabahattin Ali, dış tasvirlere ve sade
olaylara fazla önem veren hikâyeler yazdı. Bu iki yazarla birlikte
1960'lı yıllardan sonra yoğunlaşan günlük olaylar, düşünce ve
beklentiler edebiyata girmeye başladı.
Cahit Sıtkı Tarancı (1910-1956)
aynı sadeliği, vezin ve kafiyeyi kullanarak sağladı. Tarancı mısra
içindeki belirli durakları kaldırarak veya değiştirerek hece vezninde
yenilik yaptı.
Bu neslin dünya görüşü Andre Gide'in tesiri ile
varlık ötesi geçmiş ve gelecek tasavvurları olmaksızın anlık duyumlara
dayanıyordu.
Sait Faik'in eserleri de dahil olmak üzere bu grubun eserlerinde yaşama sevinci hâkimdir.
Serbest şiir hızla yayılmış, Asaf Halet Çelebi, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Behçet Necatigil gibi başarılı temsilciler yetişmiştir.
Asaf Halet Çelebi bazı şiirlerinde doğu mistisizmi ile tasavvufu birleştirdi.
İlk şiirlerinde serbest çağrışımlara yer veren Fazıl Hüsnü Dağlarca, şuur altının karanlık akımlarını ifade eden sembollerle dolu orijinal şiirler yazdı.
Behçet
Necatigil, şiirlerinde büyük şehir hayatı içinde ezilmiş ve kaybolmuş
insanın kırık, karanlık, dolaşık duygularını anlattı. Şiirlerinde
ahengi ihmal eden Necatigil, divan şiirinde olduğu gibi, gittikçe
derinleşen bir arka plânı işlemiştir.
1950 yılından itibaren Türk
yazar ve şairlerinin büyük bir kısmı, hayat görüşlerini "toplumsal
gerçekçilik" adıyla edebiyata uyguladılar. Bu dönemde Batıdan gelen
varoluşçuluk ve gerçeküstücülük akımları da hayata bakış tarzıyla
beraber eserlerinin kompozisyon ve üslûbunu da değiştirdi.
Son kırk
yıllık Türk Edebiyatı Batıdan gelen akımlar, sosyalist dünya görüşü,
millî ve dinî yaklaşımlar ve çok partili dönemde çeşitlenen politik
tercihler doğrultusunda fevkalâde çeşitlilik göstermekte, edebiyat çok
kere vasıta gibi kullanılmakta ve yeni arayışlar içinde görünmektedir.
Kısa
zaman içinde büyük şöhret kazanan veya adını pek az duyurabilen yazar
ve şairlerin Cumhuriyet terkibi paralelinde kurulmakta olan yeni
edebiyat geleneklerine katkıda bulunmalarına rağmen, bunlar hakkında
objektif tenkitler yapmak ve edebiyat tarihindeki yerlerini belirlemek
mümkün olamamaktadır. Özellikle 1960'lı yıllardan sonra yetişen kadın
yazar ve şairlerin sayılarının artmış olması, feminist akımın da diğer
pek çok akım gibi Türk Edebiyatı içinde yer almasını sağlamıştır.
1950-1986 yılları arasında isimleri en çok duyulan ve okunan roman ve hikâyeciler şöyle sıralanabilir:

Halide
Nusret Zorlutuna, Nihal Atsız, Safiye Erol, Tarık Dursun K., Atilla
İlhan, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Kemal Tahir, Tarık Buğra, Mustafa
Necati Sepetçioğlu, Firuzan, Adalet Ağaoğlu, Sevgi Soysal, Tomris Uyar,
Emine Işınsu, Sevinç Çokum, Selim İleri, Cevat Şakir (Halikarnas
Balıkçısı), Bekir Büyükarkın, Necati Cumalı, Haldun Taner, Mustafa
Kutlu, Muhtar Tevfikoğlu, Bahaettin Özkişi, Durali Yılmaz, Rasim
Özdenören, Şevket Bulut.


Bu dönemin şairleri:

Behçet
Kemal Çağlar, Necati Cumalı, Ümit Yaşar Oğuzcan, Bekir Sıtkı Erdoğan,
Atilla İlhan, Yavuz Bülent Bakiler, Mehmet Çınarlı, Mustafa Necati
Karaer, Munis Faik Ozansoy, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, İlhan Geçer,
Bedri Rahmi Eyüpoğlu, Turgut Uyar, Sezai Karakoç, Bahaettin
Karakoç'tur.


Fazıl Hüsnü Dağlarca (1914-)
Çağdaş
Türk şiirinde başlı başına bir 'ekol' olan Fazıl Hüsnü Dağlarca, şiire
soyut konularla başlamıştır. Yaratılışı kâinatın sırlarını araştırmaya
çalışır.
Sonraları kahramanlık konularını, destansı konuları işlemiştir.
Şiirleri, destanlar, toplumcu-gerçekçi şiirler ve felsefi-lirik şiirler olarak sınıflandırılabilir.
Eserleri: Çocuk ve Allah, Çankırı Destanı, Anıtkabir, Üç Şehitler Destanı, Yedi Memetler...

Ahmet Muhip Dıranas (1909-1980)
Şiirlerinde Anadolu’yu, memleket manzaralarını ve tarih sevgilerini işleyen destansı şiirleri yazmıştır.
Baudelaire’den etkilenmiş ve onun havasını yansıtan şiirler yazmıştır.
Ölçü ve kafiyeye sıkı sıkıya bağlıdır.
Sese ve ahenge önem verir.
Eserleri: Şiirleri, Gölgeler, O Böyle İstemezdi...

Orhan Veli Kanık
Şiirleri Garip ve Vazgeçemediklerim adlı şiir kitaplarında toplanmıştır.
Manzum fabl çevirileri de vardır.
Günlük yaşamı konu edinir.
Yer yer alacı bir üslûbu vardır.
Şiirle ilgili görüşlerini Garip adlı kitabının ön sözünde yazmıştır.

Sait Faik Abasıyanık (1906-1954)
Hikâyeleri ile tanınır.
Yazmanın kendisi için bir ihtiyaç olduğuna inanmıştır.
Gözlemci ve gerçekçi bir yazardır.
Toplumu konu alan hikâyelerinde toplum sorunlarına değinmiştir.
Anlatımı samimidir.
Kişileri yaşadıkları çevreye göre ele alır.
Deniz,
tabiat, yaşlı bir adam, bir boyacı çocuk, balıkçı kahvesi gibi unsurlar
ve benzeri küçük ve ayrıntı sayılabilecek unsurlar onun hikâyelerinde
sık sık görülür.
Hikâyeleri yapmacıktan ve sanat kaygısından uzaktır.
Zaman zaman argo sözlere de yer vermiştir.
Hikâyeleri: Semaver, Lüzumsuz Adam, Şahmerdan, Sarnıç, Havada Bulut, Kumpanya, Tüneldeki Çocuk, Alemdağda Var Bir Yılan

Falih Rıfkı Atay (1904-1971)
Gezi türündeki eserleriyle tanınır.
İnceleme, makale, anı ve fıkra türlerinde eserler vermiştir.


Atatürk’ün yakınında bulunmuş ve onunla ilgili anıları ile şöhret sağlamıştır.
Nesir dilinin gelişmesine katkıda bulunmuştur.
Eserleri: Ateş ve Güneş, Zeytin Dağı, Deniz Aşırı, Tuna Kıyıları, Bizim Akdeniz, Çankaya...

Peyami Safa (1889-1961)
Roman, hikâye, makale, fıkra türünde eserleri vardır.
1918’de çıkardığı “Yirminci Asır” adlı gazete ve bu gazetede çıkan “Asrın Hikâyeleri” ile tanındı.
Romanlarıyla üne kavuşmuştur.
Sanat
değeri olan eserlerinde Peyami Safa adını; para kazanmak amacıyla
yazdığı eserlerinde “Server Bedi” takma adını kullanmıştır.
Romanlarında psikolojik tahlillere önem verir.
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nda kendi hayatının bir bölümünü kahramanın hayatı gibi anlatmıştır.
Çeşitli gazetelerde yayımlanan makale ve fıkraları “Objektif” adı altında seri hâlinde yayımlandı.
Romanları:
Sözde Kızlar, Mahşer, Canan, Fatih-Harbiye, Matmazel Noralya’nın
Koltuğu, Biz İnsanlar, Yalnızız, Şimşek, Bir Akşamdı, Dokuzuncu
Hariciye Koğuşu, Bir Tereddüdün Romanı, Cumbadan Rumbaya, (Bir Genç Kız
Kalbinin Cürmü, Bektaşiler Arasında Bir Genç Kızın Hatırası, Bodrumda
Kalanlar, Altın Kupa, Bıçağı Sapla, Al Kanlar İçinde, Attila (tarihi
roman),
Hikâyeleri: Küçük Alp’in Yıldızı ve Bir Varmış Bir Yokmuş (çocuk hikâyeleri)

Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas Balıkçısı) (1886-1963)
Üç yıllığına sürgüne gönderildiği Bodrum’a yerleşmiş ve kendisine Bodrum’un antik çağdaki ismi olan “Halikarnas” adını almıştır.
Denize sonsuz bir hayranlıkla bağlıdır.
Eserlerinde Ege’yi, Akdeniz’i, buralardaki hayatı, balıkçılarını, gemicilerini, süngercilerini konu edinmiştir.
Zengin denizci sözlüğünden yararlanmıştır.
Roman ve hikâyelerinde teknik ve üslûp başarılı değildir.
Eserleri: Aganta Burina Burinata, Mavi Sürgün, Merhaba Akdeniz, Ege’nin Dibi, Yaşasın Deniz..

Nurullah Ataç (1898-1957)
Eleştiri ve deneme türünün yerleşmesinde etkili olmuştur. Daha çok eleştiri yazmıştır.
Türkçenin özleşmesinde de katkıları ve desteği olmuştur.
Arı bir dil kullanmıştır.
Fransızcadan çeviriler yapmıştır.
Devrik cümlelerin yerleşmesi için de uğraşmıştır.
Eserleri: Günlerin Getirdiği, Karalama Defteri, Günce, Söz Arasında, Diyelim...

Suut Kemal Yetkin
Deneme ve eleştiri yazarıdır. Denemeleriyle meşhurdur. Özlü ve yoğun denemeleri vardır.
Felsefe, sanat, estetik ve güzel sanatlar konularında eserleri vardır.
Açık ve akıcı bir üslûbu vardır.
Dili çok iyi kullanır.
Eserleri: Edebiyat Üzerine, Yokuşa Doğru, Günlerin Götürdüğü, Düşün Payı, Edebî Meslekler...

Yaşar Kemal (1922-)
Asıl adı Kemal Sadık Göğceli’dir.
Edebiyata folklor çalışmalarıyla başlamıştır.
Alışılmıştan farklı köy romanları yazmıştır.
Kişilerin iç dünyaları üzerinde durmuştur. Köylüleri de aynı şekilde anlatmıştır. Tabiata ve halka büyük önem verir.
Sanatlı ve şiirli bir dil kullanır.
Kahramanlarını yerli dilleriyle birlikte ele alır.
Romanlarında yer olarak daha çok Çukurova ve Toroslar geçer.
Eserleri: İnce Memed, Yer Demir Gök Bakır, Ölmez Otu, Çakırcalı Efe...

Orhan Kemal (1914-1970)
Asıl adı Raşit Öğütçü’dür.
Hikâye ve romanlarında hayatın değişik yönlerini ve kişilerini işlemiştir.
Bir yandan Anadolu’yu işlerken diğer taraftan büyük şehir hayatını yansıtmaya çalışmıştır.
Toplumcu gerçekçiliği en çok işleyenlerdendir.
Hikâyeleri: Ekmek Kavgası, Arka Sokak, Kardeş Payı...
Romanları: Baba Evi, Hanımın Çiftliği, Gurbet Kuşları, Kanlı Topraklar..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://bilir.forum.st
 
TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: EĞİTİM :: Liseler :: Edebiyat - Dil ve Anlatım-
Buraya geçin: